NELER ÇEKTİM/OKUR YEMİYOR!
Kararlıyım, bu hafta da politika yazmayacağım.
“Son paragraf”taki Nietzsche alıntımda sözü edilen ‘yılan’ın ‘yalaka’ile karıştırılmayacağını umuyor ve diyorum ki... Dünyanın küçüklüğünden mi, yoksa tembelliğimizden mi pek bilinmiyor ama bizim mesleğimiz taklitçilikte baş sırada yer alıyor.
Hemen her konuda gazeteler aynı şeyleri yapıyor ve sonra da okur azlığından şikayet ediyor.
Günümüzün gazetelerini alıcı gözle inceleyecek olursanız haberden sayfa çizimine kadar pek çok alanda birbirine benziyor.
Köşe yazarlarının varlığı veya fotoğrafa ağırlık verilmesi sanki tek kuruluşun birer ürünü gibi. Yıllardır var olan bu yapıyı değiştirmeye kalkışanlar da pek başarılı olamadılar.
Taklitçilik basında geçer akçe olunca, gazetelerin sorumluları da yabancı ülke gazetelerini incelemeye ağırlık verdi. Bir tarihlerde Fransız ekolü sayfa düzeni vardı. Bunu İngiliz tipi çizim takip etti, ardından
Alman yapısı egemen oldu. Daha doğrusu Alman bulvar basını gelip oturdu.
Fransız tipi çizimde beyazlığa önem verilir, bazı başlıkların etrafı boş bırakılırdı. 10–15 yıl öncesine kadar çizilen gazetelerde bu özelliği görebilirsiniz.
Daha sonraları İngiliz modeli geldi. Blok haberler çoğaldı. Fotoğraf ağırlık kazandı. Ardından bol ve siyah başlıklı Alman gazetelerinin benzerleri doğdu. Bild’in birden fazla manşetli sayfaları Türk basınında yerini aldı. Yani fotoğraf haber karışımı çizgi ön plana çıktı.
Şu günlerde her birinden parçalar var ancak bütünü kucaklamak mümkün olmuyor. Çünkü meslektaşlarımız adaptasyonu da beceremez oldular.
Sözde kendimize özgü diye düzünlemeler yaptık ama taklitçilikten bir türlü vazgeçemedik.
O kadar ki bügün gazetelerin verdikleri hafta sonu eklerine bakın, boy farkı ve baskı kalitesinin dışında hepsi birbirinin aynı. Sadece sayfa düzeninde değil içeriklerde de birbirlerinin tıpa tıp aynısı.
Taklitçiliğe karşı değilim ancak “Biz herkesten farklı gazete yapıyoruz” yalanına karşıyım. Okur yemiyor arkadaşlar.
Eskiden gazeteler arasındaki fark daha fazlaydı, şimdilerde bu kayboldu. Gazeteler manşetlerde de iki gruba ayrıldı. Bir grup gazetelerin manşetleri bile birbirinin aynı oluyor. Bunun nedenleri iletişim fakültelerinde incelenmeli ve doğrular aranmalı. Aksi takdirde gazeteciliğin geleceği için iyi şeyler beklemek mümkün değildir.
Benden söylemesi.
SON PARAGRAF
Nietzsche “Deri değiştirmeyi bilmeyen yılan ölür” der.
Kimler geldi kimler geçti dediğimiz Babıali Yokuşu’na baktığımız zaman, şöylesine gözler önünde canlanan ayaktakiler hep değişime ayak uydurabilmiş olanlar.
Berikiler yıkılıp gitmiş.
Bazıları (isim vermeyeceğim) 40 küsür yıldır değişim ve günün gerektiği yenilenmelere pareleller çizebildiği için dimdik ayakta. Beylik tarza, klişeleşmiş üsluba, havı dökülmüş konulara burun kıvırmalarıyla dimdik...