CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

NEYDİ O AKŞAMKİ SES ?

Kendimden bahsetmeyi sevmem ama son  senelerde  bir yerde okuduğum bir söz  sebebiyle  buna tevessül ederek   kendimden misal vererek  başkalarının hayatlarını anlatıyorum. 

Zaten adını unuttuğum bir adamın  dediği gibi “ en kişisel olan, en geneldir” 

Mesela , televizyondaki açık oturumlar ilgi alanım içindedir. Bir çokları gibi takılırım peşlerine uykuya  pes edene  kadar  programı izlerim. Yorgunsam orta yerlerde bir yerde uykuya  mağlup olurum. Karşı kıyıya geçmek için uykunun  derin sularında kulaç atarım. 

O günün akşamı da öyle oldu.  Ben de diğer halk gibi açtım televizyonu, karşısındaki koltuğa oturdum. Gözlerimi  yumdum. Kulağımı konuşmacılara verdim.

Konuşmacılar Sayın Süleyman Soylu’nun  istifasını konuşmaktaydılar.  Sayın  Bakan , Koronovirüs tehdidi altındaki ahaliye  dışarıya çıkma izni vermiş , ahali de  izni suistimal ederek işin cılkını çıkarmışlardı.  

Mesela , koca  koca adamlar, marketler , fırınlar önünde sıra savaşı vererek  muratlarına nail olmuşlar, ellerinde nevaleleriyle evlerine dönmüşlerdi. Ancak bu arada sosyal mesafeleri  ihlal ederek sinirleri yerinden oynatmışlardı. 

Televizyonlara yansıyan  görüntüler hakikaten, bu kadar da cehalet olmaz be  kardeşim, denilecek cinstendi .

 Beklendiği  muhalefet de hemen hadisenin üzerine atlayarak sorumluların  istifasını istemişlerdi.  Bunlar  başta Sayın  Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonra  Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın istifasını istediler.  

İktidar kanadı arasına sızmış bazı nobranlar da bu koroya  katkıda bulundular.  

Ne var ki, İçişleri Bakanı Sayın Soylu  dobra dobra bir adamdı.  Restini çekti. İstifa dilekçesini verdi.   Ancak buna Süleyman Soylu’yu sevenler  çok üzüldüler.  Mesela, Rize’de bir hayranı bir binanın tepesine çıkarak istifasını geri almazsa kendini aşağı atacağını beyan etti..

İşte  tam bu sırada akşam olmuş  Habertürk televizyonu da bir açık oturum düzenlemişti. Sunucu dahil beş kişiydiler.

Bahar gününü evde geçirmekten yorulmuş olan misafirler stüdyonun sıcak ortamında  hem konuşuyorlar hem de  esniyorlardı.. 

Ben de onların esnemesine iştirak ederek   tartışmayı izlemeye başlamıştım.  Esneye esneye içim geçmiş. Uykuya yenilmiştim.

 Sabah kalktığımda  mutad olduğu üzere  bilgisayardaki  açık oturum videolarını aradım.  

Bir de baktım , kaçırdığım açık oturumun videosu.. İrkildim. Kırpılmış videoda beş kişi tuhaf tuhaf ekrana bakıyordu.   Videoyu izlemeye başladım. Gözlerime ve kulaklarıma inanamadım.

 Gündem  istifa olayından  başka bir gündeme çevrilmişti.  Söylemesi ayıp açık oturum sırasında  nereden  geldiği belli olmayan bir kabahat sesi  Türk seyircisine kadar ulaşmıştı. İlgili videoyu buldum. Videonun 23,42  noktasından itibaren  ceket astarının yırtılmasına benzer  bir ses  duyuluyordu. 

Videoya göre  stüdyodakiler önce  birbirlerine, sonra  reji  odasına ,  sonra tavana,  sonra  yere bakıyorlardı.

Elin ağzı torba değil ki büzesin ; sosyal medyanın azgın ve edepsiz  magazincileri , hadiseyi köpürtmüşler, işi başka başka mecralara doğru çekmişler; ballandıra ballandıra anlatmışlardı.   Ekşi sözlük   bile   49 ( kırkdokuz ) sayfasını bu hadiseye  ayırmıştı.  İzleyiciler bu sesin kimden sadır olduğu  hususunda  yorumlar yaparak, tercihlerini belirtmişlerdi.  

 Bu dünyada her şeyin bir çaresi vardır. Sonunda bu işin de çaresi bulundu. Şuyuu vukuundan beter olan bu fiili  doğal olaylara bağlandı.   

Avrupa görerek bilgi ve görgülerini artıran  bazı arkadaşların anlattıklarına göre, Batı demokrasilerinde   mesela   toplu taşıt araçlarında seyahat eden koca koca herifler, koca koca karılar, okul çağındaki haylaz oğlanlar kızlar, birbirlerinin gözlerine bakarak serbestçe bu fiili  işliyorlarmış. Orada bu tür şeyler  olağan hadiselerden ,   insan haklarından  sayılıyormuş… 

<