NEYDİ O AKŞAMKİ SES ?
Kendimden bahsetmeyi sevmem ama son senelerde bir yerde okuduğum bir söz sebebiyle buna tevessül ederek kendimden misal vererek başkalarının hayatlarını anlatıyorum.
Zaten adını unuttuğum bir adamın dediği gibi “ en kişisel olan, en geneldir”
Mesela , televizyondaki açık oturumlar ilgi alanım içindedir. Bir çokları gibi takılırım peşlerine uykuya pes edene kadar programı izlerim. Yorgunsam orta yerlerde bir yerde uykuya mağlup olurum. Karşı kıyıya geçmek için uykunun derin sularında kulaç atarım.
O günün akşamı da öyle oldu. Ben de diğer halk gibi açtım televizyonu, karşısındaki koltuğa oturdum. Gözlerimi yumdum. Kulağımı konuşmacılara verdim.
Konuşmacılar Sayın Süleyman Soylu’nun istifasını konuşmaktaydılar. Sayın Bakan , Koronovirüs tehdidi altındaki ahaliye dışarıya çıkma izni vermiş , ahali de izni suistimal ederek işin cılkını çıkarmışlardı.
Mesela , koca koca adamlar, marketler , fırınlar önünde sıra savaşı vererek muratlarına nail olmuşlar, ellerinde nevaleleriyle evlerine dönmüşlerdi. Ancak bu arada sosyal mesafeleri ihlal ederek sinirleri yerinden oynatmışlardı.
Televizyonlara yansıyan görüntüler hakikaten, bu kadar da cehalet olmaz be kardeşim, denilecek cinstendi .
Beklendiği muhalefet de hemen hadisenin üzerine atlayarak sorumluların istifasını istemişlerdi. Bunlar başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonra Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın istifasını istediler.
İktidar kanadı arasına sızmış bazı nobranlar da bu koroya katkıda bulundular.
Ne var ki, İçişleri Bakanı Sayın Soylu dobra dobra bir adamdı. Restini çekti. İstifa dilekçesini verdi. Ancak buna Süleyman Soylu’yu sevenler çok üzüldüler. Mesela, Rize’de bir hayranı bir binanın tepesine çıkarak istifasını geri almazsa kendini aşağı atacağını beyan etti..
İşte tam bu sırada akşam olmuş Habertürk televizyonu da bir açık oturum düzenlemişti. Sunucu dahil beş kişiydiler.
Bahar gününü evde geçirmekten yorulmuş olan misafirler stüdyonun sıcak ortamında hem konuşuyorlar hem de esniyorlardı..
Ben de onların esnemesine iştirak ederek tartışmayı izlemeye başlamıştım. Esneye esneye içim geçmiş. Uykuya yenilmiştim.
Sabah kalktığımda mutad olduğu üzere bilgisayardaki açık oturum videolarını aradım.
Bir de baktım , kaçırdığım açık oturumun videosu.. İrkildim. Kırpılmış videoda beş kişi tuhaf tuhaf ekrana bakıyordu. Videoyu izlemeye başladım. Gözlerime ve kulaklarıma inanamadım.
Gündem istifa olayından başka bir gündeme çevrilmişti. Söylemesi ayıp açık oturum sırasında nereden geldiği belli olmayan bir kabahat sesi Türk seyircisine kadar ulaşmıştı. İlgili videoyu buldum. Videonun 23,42 noktasından itibaren ceket astarının yırtılmasına benzer bir ses duyuluyordu.
Videoya göre stüdyodakiler önce birbirlerine, sonra reji odasına , sonra tavana, sonra yere bakıyorlardı.
Elin ağzı torba değil ki büzesin ; sosyal medyanın azgın ve edepsiz magazincileri , hadiseyi köpürtmüşler, işi başka başka mecralara doğru çekmişler; ballandıra ballandıra anlatmışlardı. Ekşi sözlük bile 49 ( kırkdokuz ) sayfasını bu hadiseye ayırmıştı. İzleyiciler bu sesin kimden sadır olduğu hususunda yorumlar yaparak, tercihlerini belirtmişlerdi.
Bu dünyada her şeyin bir çaresi vardır. Sonunda bu işin de çaresi bulundu. Şuyuu vukuundan beter olan bu fiili doğal olaylara bağlandı.
Avrupa görerek bilgi ve görgülerini artıran bazı arkadaşların anlattıklarına göre, Batı demokrasilerinde mesela toplu taşıt araçlarında seyahat eden koca koca herifler, koca koca karılar, okul çağındaki haylaz oğlanlar kızlar, birbirlerinin gözlerine bakarak serbestçe bu fiili işliyorlarmış. Orada bu tür şeyler olağan hadiselerden , insan haklarından sayılıyormuş…