NİL'İN İNCİSİ, PİRAMİTLERİN DİYARI KAHİRE
Muharrir & Seyyah
Özgür Türkeş
Efendim hazır Suudi Arabistan’a kadar gelmişken, hemen biraz ilerisindeki Mısır’a geçelim. Mısır vizesi almak, bazı İnternet sitelerinde yazanın aksine, bana pek sıkıntı çıkarmadı. Kraldan daha çok kralcı vize görevlileriyle karşılaşmadım, bu belki de Mısır’ın bulunduğu ekonomik durumla da alakalıdır. Malumunuz, TL çok ciddi değer kaybı yaşadı. Ancak Mısır Poundu daha fazla değer kaybı yaşadı. Mısır çok ucuz bir ülke. Ben hem şehir merkezinde olayım, hem de havalimanından ücretsiz transfer sağlıyorlar diye Swiss Inn Hotel Cairo’yu seçtim. Herhalde en büyük hatam idi. Kahvaltı yapamadım, gerçekten yenecek durumda değildi. Bu arada, Mısır’ın hijyenik anlayışı bizden biraz farklı, bu sıkıntıyı başka yerlerde de yaşayabilirsiniz. Zaten çıkışta araç da yoktu, aradıktan sonra geldi, yolda kalmamızı filan hiç saymıyorum. Neyse, mutlaka şehir merkezinde, mümkünse Cairo Tower civarlarında kalın. Unutmayın, Cairo Tower’ın manzarası müthiş.
Sakın piramitlerin orada kalmayın. Akşamları yapacak bir şey yok, şehre gidip gelmek için taksilerle pazarlık yapmaktan canınız çıkar. Evet, pazarlık burada çok önemli. Her şey için pazarlık yapabiliyoruz, hiç istemediğimiz bir şey için bile sırf gitsinler diye teklif ettiğimiz para kabul ediliyor, sonra insan şüpheye düşüyor. Şehrin merkezini saran bir metro ağı var. Bilet 1 Mısır Pound’u, TL’nin beşte biri oluyor. 20 kuruşa metro, aman Topbaş Ağabey duymasın. Ya da duysun tabii. Yalnız Sezar’ın hakkı Sezar’a, metro şehri sarıyor ama havalimanına kadar gitmiyor (!). En kötüsü, tabelalarda gidiyor gözüküyor, ama gerçekte gitmiyor. Tabela demişken, burada okuma yazma bilmemenin ne demek olduğu anlayacaksınız. Slav ülkelerinde (ki bir sonraki yazımız Odessa olacak, bu denizin kızını görünce insan neden gözleri yaşlarla Bangkok’dan ayrılıp bundan sonraki hayatını Odessa ile geçiriyor, onları da anlatacağız) biraz zorlamayla kiril alfabesini çıkarabilirsiniz ama Kahire’de böyle bir şansınız yok. Hangi ürün kaç para, burası neresi, hiçbir bilginiz yok. Yani en azından metroda ingilizce olsun, yok, o da yok.
Minibüsler harıl harıl metroya insan taşıyorlar. Tuk tuklar da (ki bunları Bangkok gezimizde göreceğiz) minibüslere insan taşıyorlar. Şimdi Kahire trafiğini biraz göz önüne getirebilmek için, bizim duble yollarımızı alın, aralarındaki refüjü kaldırın, orada altı şerit halinde bir trafik akış gerçekleştirin. Bizim mesai çıkışı köprü trafiği gibi bir görüntü ancak trafik vızır vızır akıyor. Yani nasıl oluyor, çözemedim ancak sıkıntı yayaysanız var. Araçlarda otomatik korna sistemi var, hiç durmadan korna çalıyorlar. Karşıya geçebileceğiniz bir geçit yok, durmuyorlar da, eh o zaman bir şekilde bismillah deyip, siz geçmeye çalışacaksınız. Ben en son 60-70 km hıza giden araçların tam ortasında sıkışmıştım, hiçbir yere gidemiyordum, şehadet getirdim, ancak buranın şoförleri gayet iyi ki bir şekilde beni es geçtiler.
Şimdi zaten gideceksiniz siz piramitlere de, önceden Kahire Müzesi’ne gidin. Beni dinlemeyeceksiniz, bir ton para vereceksiniz (tabii bu Mısır standartlarında), o piramitlerin içine girmek isteyeceksiniz.
Vallahi bakın bunlar yakından bildiğiniz taş yığını (!). İçi, çok klostrofobik. E zaten tüm yıl cehennem sıcağı burası, firavunun mezarına ulaşıyorsunuz ama içeride hiçbir şey yok! Hepsi Kahire Müzesi’nde. Bu yüzden önceden müzeyi gezmek faydalı olabilir.
Tekneyle şehri gezerken, köprülerin üstünden bakarken Nil ve kıyıları muhteşem hayranlık uyandırıyor. Ancak bir şehir yürünerek keşfedilir fakat maalesef bu konuda Kahire çok sıkıntılı. Öncelikle yollar çok pis ve tozlu. Ancak daha da kötüsü, kıyılar halka açık değil. Bakınız bu da bir şehrin medeniyet seviyesi hakkında ciddi bilgi verir. Doya doya Nil kıyılarını yürüyemiyorsunuz çünkü her yerde özel bir kulüp, casino var. Evet, belki oturabileceğiniz, bütçenize uygun (gene Mısır halkı açısından bakıyorum, yoksa en lüks yer bile bize göre pahalı değil) çay bahçeleri var ama doya doya yürüyemiyorsunuz işte.
Tavsiyem müzeleri ve şehri gezdikten sonra piramitleri tavaf etmeye başlamanız. Evet, en büyük piramitler burada ancak Luxor daha büyük bir açık hava müzesi sunuyor kültürel ziyafet için. Orası da Kahire’den epey uzakta.
Tüm Kuzey Afrika ülkelerinde olduğu gibi burada da alkol özel dükkanlarda satılıyor. Otellerde kumanda poşetinin yırtılmamış olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Taksilerin koltuklarının naylonları da es keza. Bu cehennem sıcağında, klimasız bir araçta bir de naylon üzerinde seyahat ettiğinizi düşünün. Ulusal hava yolları çok kötü. Business Class’ları bile bizim ucuzcu hava yollarımızın ekonomilerinden kötü. Buradan çıkıp Lübnan’a gitmek gibi bir düşünceniz varsa iyi düşünün derim. Muhacerette çok fazla bekleyeceğiniz kesindir.
Geçen milenyumda, dalışa başladığımda, herkes gibi benim de en büyük hayalim bir gün Kızıldeniz’de dalabilmekti. Tavsiyem, sizin de böyle bir tutkunuz varsa, atlayın Kahire’den bir uçağa ve Sharm El Sheikh’e gidin. Bu kadar kirletilmiş bir Nil, böyle hatırlanmamalı.
Bir sonraki yazımızda Ukrayna’da olacağız, görüşmek üzere efendim.