N'OLDU AĞAMA N'OLDU GÜL BENZİ SARARIP SOLDU
N'OLDU AĞAMA N'OLDU GÜL BENZİ SARARIP SOLDU
Kadıköy'de sahilinde sırtını yolcu gemisine çeviren sokak sanatçısı bir halk türküsünü seslendiriyor; N’oldu ağama n’oldu , Gül benzi sarardı soldu..
Türkü, evini barkını, tasını tarağını, taşını toprağını Gislaved lastiğiyle apar topar terk edip kendini İstanbul' a atmış Bingöllü’ nün yüreğini burkuyor!
Bingöllü’nün acelesi neydi? Tarlanın yanı başından geçen otobüsle İstanbul’a ateş mi taşıyordu?
Böylesine acilen çamurlu lastiğiyle geldiğine göre memleketine İstanbul’dan acilen ateş götürecek ...
Bingöl’ün bir köyünde yaşıyormuş. Terörün yıktığı evini tekrar ayağa kaldırmış. Tavanını tabanını sıvayıp içerisini ak toprak ile perdah etmiş. Köyde topraklar toprak ; meyvalar meyva, sebzeler sebzedir. Karakocan Bingöl yol ayrımında Zülküf yağ satar, bal satar. Yolum oradan geçtiğinde iner yağ bal alırım. Kokular ta uzaklardan insanın burnunun direğini kırar.
Adını sordum .
Adım Yılmaz, dedi. Elli yedi yaşındaymış;
-Göstermiyor, dedim.
- Göstermez, topraktayım , İt durur ben durmam dedi .
Toprak ondan göbeğini almış, toprağa vermişti. Köyünde yaşamaya kararlıydı.
Yüzüne baktım. Yüzünde sararıp solma, yorgunluk bezginlik izi yoktu.
-Huzur nasıl, dedim. Lafı evirip çevirmeden cevap verdi;
- Allah'a şükür şimdi iyi, dedi, ekledi;
-Daha da iyi olacak , dedi.
Kadıköy'de otobüs durakta yolcularını indirirken Bingöllü umutlarını koltuğunun altına alıp koşar adım yürüdü. Yürürken lastik cıslaveti keyifle cısladı.
Adam ne uzun ne kısaydı. Ne kilolu ne de zayıftı. Karnı dümdüzdü. İyi bir geleceğe olan inancı yüzüne, yüzünden de cıslayan gislavetine vurmuştu. Durakladı, kendi kendine güldü. Çocukken lastiğini tükürüğüyle siler,siyah aynasında cismini seyrederdi.
Yolcu vapuru rıhtıma yanaştı, yolcularını dışarıya boca etti.
Gazete büfesinin önünden geçerken bir gazete Tramp' in zaferini manşete taşımıştı. Sümüklü Baydın burnunu çeke çeke teslim bayrağını çekmiş, evinin yolunu tutmuştu.
Havaya baktım. Gökyüzü pırıl pırıldı.
Herkes ve her şey susmuştu. Kulağım paslıydı. Sosyal siyasal ortam ise belirsizdi.
Sadece uzak bir yerlerde bir sokak sanatçısı, belli belirsiz, tanımlanmayan bir dilden bir türkü seslendiriyordu; o kadar...