NOSTALJİ KIRILMASI (2)
Biz ise 2019 dayız. Yani 236 yıl önce bağımsızlığını ilan etmiş bir ülke, bugün dünya nüfusunun sadece yüzde altısına sahip olmasına rağmen dünya servetinin yarısına, dünya ekonomisinin yüzde otuz beşine sahip. Kendisinden sonra gelen en büyük dört ekonomi olan Japonya, Almanya, Fransa ve İngiltere’nin toplamından daha büyük bir ekonomik gücü var.
Biliyoruz ki, dünyayı güç kullanarak yönetme anlayışı geçmişten bugüne değişmez bir olgudur. Bu sadece Amerika ya da batıya özgü bir olgu değil yani. Küreselci ve müdahaleci bir ideolojiye dönüşen yanı ile Amerika’nın da tercihi bu olmuştur.
Evet, bu bir fanatizm ama gerçeğin ta kendisi. Kendi imajına uygun olarak güçlüyü oynamak ve gücü elinde tutmak için her türlü yol mübah anlayacağınız. Beğenilsin ya da beğenilmesin sahip olduğu güç ve bunun beraberinde getirdiği etki alanı onu dünyanın her karesine hükmedebilir hale getirmiştir.
Bakın bugün Afganistan, Pakistan, Libya, Lübnan, Irak, Mısır ve şimdi de Suriye. Kimdi bunlar? Onun politikalarını reddeden, işlediği suçlara karşı çıkan, kendi zenginliklerinin yağmalanmasına karşı çıkan ülkeler.
Ne oldular? Terörist ilan edildiler.
Zira manevi eğitimsizliklerin faturası her çağda savaş, kan, gözyaşı ve huzursuzluklar olarak ödetilmiştir toplumlara. Bugün de bu güce sahip biri karşısındakine “ya benimlesin ya karşımdasın” ikilemini vermektedir. Yani dostluk ya da düşmanlık değil sadece ‘çıkar’ esas.
Benimle aynı jenerasyona sahip okurlarım; hatırlayın çocukluğunuzu.
Bir güç imparatorluğu olarak uluslararası kamuoyu oluşturmada müthiş bir etkiye sahip Holywood dizilerinin ‘hayatımızdan aldığı renkleri’ bir daha geri vermesi mümkün mü sizce?
Hangi biriniz çocukluğunuzdaki o rahmet, merhamet ve şefkat dolu günleri özlemiyorsunuz Allah aşkına? Sadece zengin evlerde bulunan siyah beyaz televizyonlar, mahallede biri vefat ettiği zaman kaç gün açılmazdı? Haddinize miydi ki öylesi bir ortamda müzik dinlemek? Neden? Çünkü koca mahalle bir vücudun azaları gibiydi. Bir ailenin fertleri gibiydi.
Bugün ne var önümüzde peki?
Aynı binada oturduğu halde birbirini tanımayan; aynı otobüste seyahat ettiği, vücudu bile birbirine değdiği halde birbiriyle konuşmayan bir nesil. Bu kültürsel hezimete bir de her geçen gün artan teknolojik görsel erkleri de eklediniz mi ilkin içerden zaptedersiniz kaleleri.
20. yüzyılın başında; insanların boş zamanlarında ne okuyup, ne dinleyeceklerine kadar onları kontrol eden müzik,sinema ve edebiyatı endüstriye çevirip, “sanat trend”ler, “sanat sponsorlukları”, “çok satan” listeler yaratan bir kültür endüstrisi oluşturuldu.
Tıpkı bugün bizim yaşadığımız gibi.
Hangimiz bugün okuyacağı kitabı, dinleyeceği müziği o endüstrinin çarkları içinden seçmiyoruz? Yanisi arkadaşlar biz suda pişen kurbağa gibi, uyutulması için morfin verilen hasta gibi zaten yavaş yavaş alıştık herşeye.
Lütfen dikkat edin. Az evvel saydığım tüm ülkelerin başındaki liderler bizzat onlar tarafından yetiştirilmiş, eğitilmiş kişiler. Açın bakın hepsinin hayat hikayelerine. Bir anda sahip oldukları hegamonyayı kaybetmek istemeyince de ‘terörist’ ilan edilerek biletleri kesildi.
Kısacası bugün Müslüman dünya kim ne derse desin emperyalizm bayrağı altında inim inim inlemekte ve siyonist şeytanlığın insanüstü zekasının faturasını ödemektedir.
İşin içine bir de inandığı dine dünya çıkarları uğruna yalan söyletmek de eklenince tablo tam bir bulaşıcı veba halini aldı ve yazık ki görüldüğü kadarıyla da uzun yıllar süreceğe benziyor. Çünkü herşeyden önce insanlar kendi kültürlerinden koparıldı. Kendi inançlarına yabancı bırakıldı. Akılsızlığının karşılığını “kader” olarak algılamaya başladı ve Allah da başına sünettullah gereği pislik yağdırdı, yağdırmaya da devam edecek.
Düşünelim ne olur!
Neden bugün tüm batı birleşmişken müslümanlar yaklaşık dörtyüz yıldır birbirini yiyor? Bakın kaçan da Allah diyor, kovalayan da. Ölen de Allah diyor, öldüren de. Sizce bu işte bir tuhaflık yok mu?
Sonuç; niteliksiz bir eğitimden geçmiş, düşünmesi ve aklını kullanma şansı elinden alınmış,özgüvensiz milyonlarca genç nüfus. Sadece tüketici olarak kapitalistlerin ihtiyaç duyduğu bir millet ! Ürettiği hiçbir şeyle tanınmayan, saygı duyulmayan bir kültür.
Çünkü müslüman ülkelere yapılan her saldırıda, altına imza konulan her anlaşmadan, piyasaya çıkarılan her filmde, çok satan her kitapta asıl amaç bu. “Bağımlı” ülkelerin ortaya çıkmasını sağlayarak onlar olmadan bir yaşamı cehenneme çevirmek.
Bugün ise bu dünyaya nerdeyse bin yıl hükmetmiş; geçmişten geleceğe, karanlıktan aydınlığa yürümesi gereken biz müslümanlar; kendi inancımıza, dinimize yalan söyleyerek, kendi geçmişimize ve maneviyatımıza, sahip olduğumuz zenginliklerimize sırtımızı dönerek karanlığa gömülmek için can atar hale geldik ama bu tabloya rağmen dilimizden “lanet okumalar”, beddualar” da düşmüyor. Tüm bu anlattıklarımdan yola çıkın ve elinizdeki parçaları birleştirin lütfen.
Suçlu kim, biz mi, onlar mı?” Ve tablo buyken ilk satırlarımla ifade ettiğim gibi nostaljik algılarla neyin BAYRAMI ? Kutlamayacak mıyız? Tabi kutlayacağız ama bu mümbit coğraafyanın her karışında yatan şehitlerimizin kemiklerini sızlatmadan, hakkını eda ederek.
Müebbet Muhabbetle.
(Bitti)