Nuri Demirağ'ın basın toplantısı
Gazeteci Abdullah Işıklar askere gitmeden evvel çalıştığı, aynı zamanda Gazetecilik Yüksek Okulunda, Enstitüsünde okuduğu yıllarda ünlü tayyareci, sanayici Sivas Divriği’nin kahraman evladı Nuri Demirağ’ın basın toplantısına katılmasını şöyle anlatıyor:
Yeni Sabah’ta çalışıyordum. Gazete İstihbarat Şefi görev defterine yazmış. Abdullah Işıklar, foto muhabirini al, Nuri Demirağ’ın basın toplantısına git. Beşiktaş’ta ahşap bir bina vardı. Deniz Müzesinin yanında. Şimdi oralar istimlak edilmiş. Nuri Demirağ’ın mali işlerinin sorumlusu Zülfü bey vardı. Nuri Demirağ uzunca bir masanın baş tarafında oturuyordu. Yeni Sabah o zaman mühim bir gazete. Bizim geldiğimizi de öğrendikten sonra Nuri Demirağ konuşmasına başladı.
Purofesör Ali Fuat Başgil’i çok seviyordu. Başgil o sıralar Cumhuriyet gazetesinde çok güzel yazılar yazıyor. Özlü sözleri vardı. Mesela: Çalış genç arkadaşım çalış, namerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir.
Ali Fuat Başgil kardeşim, diye başladı ve onun çok değerli bir bilim ve demokrasi adamı olduğunu anlattı.Onu övücü sözlerini epey uzattı.
Daha sonra da sözü İsmet İnönü’ye getirerek, ver yansın etti. İsmet İnönü aleyhinde çok konuştu.
Fotografçı da görüntü almıştı, ben de haberimi yazıp Yazıişleri’ne teslim ettim. Ertesi sabah küçücük bir haber olarak yayınlandı. Sene 1953 olmalı.
Bir de Nuri Demirağ’ın baharda kuzu daveti olurdu. Fethi Paşa Korusunun yanında. Gazeteye telefon ederdi. Diğer arkadaşlar giderdi ziyafete. Ben gitmedim. Kuzu çevirmesi yapardı. Öyle hoş günlerdi. Kavgasız, gürültüsüz, şimdi ki gibi değildi. Şimdi çok fena. Bir siyasi parti genel başkanının savaşmaktan, millet içinde birbiriyle savaşmaktan söz etmesi, hiç böyle bir şey olamazdı.
1954 seçimleri
1954 seçimlerinde Yeni Sabah Gazetesi seçimler için 40 kişilik bir ekip oluşturarak yurdun dört bir yanında görevlendirdi. Adayların seçim çalışmalarını takşip ederek gazetelerine haber geçiyordu. Abdullah Işıklar da o ekip içinde Malatya seçimlerini ve adaylarını takip etti. Gazete seçimden 50 gün kadar önceden kadrosunu bu işle görevlendirmişti. Bunu da gazetenin birinci sayfasında duyurmuştu.
Xxxx
Yeni Sabah Gazetesinin sahibi Sefa Kılıçlıoğlu idi. Burhan Felek gazeteciler Enstitüsü’nde ders veriyordu. Bir konuşmasında Sefa beyin bir fellah (ziraatçi) olduğunu, gazeteci olmadığını, gazete patronluğunun kimlerin eline geçtiğini anlatarak onu hafife alıyordu.
Xxxx
1950-1960 arasında komşumuz Suriye’de hemen hafta geçmeden bir asker yönetime el koyuyordu. Sefa Kılçlıoğlu’nun Yeni Sabah’ı onun saltanat alemiydi. Hükümetle ço yakın ilişkiler içinde, çok güçlüydü. Kurruku tabir edilen bir binek otomobili vardı. Cemal Bardakçı da Konya’da vali idi. Oğlu İlhan Bardakçı da gazetecilik yapıyordu. Menderes’in isteğiyle Yazıileri Müdürü oldu Yeni Sabah’a. Mustafa Karaca ve Doğan Can da İlhan Bardakçı ile aynı ekipteydi. Edip Çiçekli albay Suriye’de ihtilal yapmıştı. Yeni Sabah’ta haberi manşetten vermişti. Çiçekli Şama’a girdi manşeti atılmıştı. Fakat kimin marifeti bilinmez, Ş harfi düşmüş ve gazete öyle basılmış ve dağıtılmıştı. Durumu haber alan Sefa Kılçlıoğlu hemen dağıtımdaki kamyonların geri dönmesini istemiş, dağıtılan gazetelerin toplanması için çırpınmaya başlamıştı ama, İlhan Bardakçı’yı işten kovmuştu.
Durum Vali babaya intikal edince o da Menderes’e ricacı olmuş olmalı. Başbakan Adnan Menderes çok nazik, çok kibar bir insan Sefa beyi aramış, ‘Sefacığım, İlhan’ı işten atma, gençtir, yanlış yapmıştır ama Albay çiçek te girse girse oraya girer, ciddiye alma demiş.
Daha sonra İlhan Bardakçı ihtilacilerle iyi ilişkiler içinde oldu, ya da kendini öyle tanıttı.
Matbaların alet-edevatını tamir eden bir Durmuş vardı. Sonradan ayakkapları için ökçe imal eden bir fabrikanın sahibi oldu. O İlhan’ın ihtilalcilerle işbirliği halinde olduğunu söylerdi.
Durmuş çok şımarık, kaba bir insandı. Kendisiyle bir şekilde görüşmek zorunda olan insanları ayakları masada olduğu halde karşılardı. Bir de Hami Tezkan öyleydi. Beni ve Şevket Eygi’yi ayakları masada olduğu halde bizi odasına kabul etmişti.
Durmuş’un bir işi düşmüş, İlhan Bardakçı’ya geliyor. Ankara’dan işin halledilmesi lazım. İlhan meseleyi dinledikten sonra açmış telefonu Ankara’ya. Gayet samimi hatta laubali bir görüşme gerçekleştirmiş. Konuşma bittikten sonra Durmuş telefon makinesini alıp biraz yürümüş. Telefon bir yere bağlı değilmiş.