RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

O yazıyı kim yazdı meçhul

Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı vardı bir zamanlar. Yıllarca İstanbul’un okur-yazar  takımının, üniversite hocalarının ve öğrencilerinin uğramadan geçmedikleri bir mekeandı. Bendeniz de Edebiyat Fakültesi’nde okuduğum 4 yıl boyunca hemen her gün o çarşıya girer, cemakenleri, vitrindeki kitapları, seyrederdim. Çok fazla kitap alacak param hiç olmadı. Kendi alanımdaki kitapları tek tek alıp, sindire sindire okudum. O günlerden hatıramda, hafızamda, beleğimde, şuurumda, bilincimde kalanlar bugün de beni beslemeye devam ediyor.
Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı’nın şimdi yerinde yabancıların konakladığı refahlı bir otel var. Bankalar var.

Xxxx

Sonraları çok şöhret olacak, ülkede fırtınalar estirecek bir genç adam kitaplarını yazıp bastırıyor ama dağıtımı konusunda sıkıntısı var. Yazarlar için de yayıncılar için de kitap dağıtımı her yanıyla sıkıntıdır. Şu anda da durum aynıdır.


Xxxx

 Genç araştırmacı yazar ilahiyat konusunda çalışıp yazıyor. Müracaat ettiği bir ağabey yayıncı ona olumlu cevap verince dünyalar onun oluyor. Yayıncı-dağıtımcı ağabey kitapları dağıtırken bir taraftan da dağıttığı kitapları okuyor. Hasan Basri Çantay çizgisinden beslenen yayıncı-dağıtımcı bakıyor ki bu genç araştırmacının kitapları Çantay çizgisine çok uzak. O ana kadar satılan kitapların parasını genç araştırmacıya tediye ediyor. Kalan kitapları paketleyip, iplerle bağlayıp deponun bir köşesine atıyor.

Xxxx
Geleceğin şöhreti genç ilahiyat araştırmacısı dağıtımcı ağabeyine geldiğinde kitaplarının satılmadığını, paketlenip depoda tutulduğunu öğrenince çaresiz
-E onları ben alayım bari, diyor. Depoya giriyor karton kutulardaki kitaplarının miktarını inceliyor, canı sıkılıyor elbette. Satılmayan kitap isabet etmeyen mermi gibidir. Ancak o anda kan beynine hücum ediyor. O da nesi. Paketlerin üzerinde  ‘yakılacak kitaplar’ ibaresi var. Ama hiçbir kutu ihmal edilmeden hepsinde aynı yazı mükemmel bir hatla yazılmış.
Genç araştırmacı dışarıya, dağıtımcının yanına geliyor. Dağıtımcı da onu görünce hayretler içinde kalıyor. Öfke küpüne dönmüş genç yazar kan renginde bir yüzle soruyor.
-Paketlerin üzerine böyle bir ibareyi sen mi yazdın diye.
 Dağıtımcı kulaklarına inanamıyor, girip o da kutuları ve yazıları inceliyor, o da hayretler içinde kalıyor. ‘Vallahi ben yazmadım’ diyor.  Genç yazar dağıtımcı ağabeyin geçmişini, yapısını biliyor.  ‘Size inanıyorum’ diyor.


Xxxx

Aradan geçen onca yıla rağmen, o genç yazar ülkenin en ünlü ilahiyatçısı olup, yıllarca fırtınalar estirdikten sonra amansız hastalığın pençesinde yaşıyor şimdi. Ama hala o paketlerin üzerine ‘yakılacak kitaplar’ ibaresini kimin yazdığını o yayıncı-dağıtımcı ağabey de , o genç yazar da öğrenemediler.

Xxxx

İşin sırrı şurada diyerek sizi bilinmezler dünyasından bilinenler dünyasına çekmek isterim. O ağabeyin hoş sohbeti ve gani gönlü, veren eli olduğundan dükkeanına girip çıkanın haddi hesabı yoktu. Muhakkak olan şu ki bana göre, o kitapları zararlı bulan ama bunu dağıtıcıya söylemeye yüzü tutmayan biri sohbetin koyulaştığı bir sırada içeri girip o paketlerin üzerine yakılacak kitaplar ibaresini kondurmuş olmalıdır.

Xxxx

Keşke insanlara yaşayacaklarını önceden bir saatlik bir film olarak gösterebilsek. İyi mi olur acaba. Ecelin gizli olması hayatı yaşanır hale getiriyor. Belki de hayatın da her an nelere gebe olduğunu bilmemek hayatın asıl damarı olmalı.
Hiç birimiz, bir an sonra ne yaşayacağımızı bilemeyiz. Görünen köy misali değilse. 

<