İLTER AVCI

İLTER AVCI

ÖLÜM ONDAN KORKTU

ÖLÜM ONDAN KORKTU

Sert, keskin bakışları, mavi gözlerindeki tatlı bir daralmak, öyle bir masumiyete bürünmüştü ki..

Muazzam bir varlığın günden güne eriyerek sönüşünü, baktığı yere ruh veren derin bakışların ebediyen kapanışını görmek ızdırabı, bir Türk için, bir kumandan için beyin ve bilinç durduracak, hisleri köreltecek bir hadise değil midir?

Ata'nın o günlerini okudukça o anı yaşar gibi oluyor insan...

*Profesör Mim Kemal, Ata'nın hatıralarını anlatırken sık sık onun son günlerinden şöyle bahseder :

----- size dedi, edebi bir kelime söylemiyorum, yirminci asır tıbbının kudretini bilen bir insan sıfatıyla söylüyorum, ÖLÜM ONDAN KORKTU...

Sustu. Birkaç dakika bir daha o müthiş günlerin dekoruna dalmış gibiydi. Bir rüya âleminde imiş gibi, bazen de yavaş yavaş ayılan bir hasta gibi oluyordu..

ÖLECEĞİNİ ETRAFINDAKİLERE HİSSETTİRMİYORDU..

Bu karaciğer yetersizliğinin tezahürü idi. Atatürk alınan bütün hekim tedbirleriyle hayatı uzatılan bir hasta idi.

Koca bir enerji sönüyor, ordusunu zaferden zafere götüren, hitabeleri ile millete enerji saçan, azimkâr büyük kumandan, git gide eriyor, kapıda bekleyen ölüm, ona her dakika yaklaşıyordu.

O, yine metindi. Öleceğini hissetmiş olabilir, fakat etrafına kati'yen hissettirmemişti. O daima Ankara’ya gideceğini, uzun zamandan beri millete görünmediğinden, görünmek ihtiyacı duyduğundan bahsederdi. Fakat zaman geçtikçe gitmek için kudret ve kuvveti azalıyordu.

Sanki ölüm Atatürk'e kıyamıyordu. Sanki ölüm ondan korkuyordu. Bütün hastalığın seyri esnasında kalbi ve böbrekleri tabiliğini muhafaza etti. Atanın mukavemeti hikmetini orada aramak lâzımdı.

Ama, bir türlü ölüm aman vermiyordu ona, Atatürk'ün yüzü gittikçe rengini değiştiriyor, ciğerlerindeki hırıltı artıyordu. Artık insafsız ölüm, Atanın hayatına son darbeyi indiriyordu.

Sert bir asker baş çevirişi gibi başını birdenbire bize çevirdi. Bize bir şey ihtar ediyormuş gibi gözlerini açtı, baktı. Bu, son hayat eseri, son nefesi idi.

Atatürk, 9,05 de ebediyet âlemine intikal etmiş bulunuyordu.

Bu ne feci bir tablo idi. Sonsuz bir enerji kaynağı, kudretli bir varlık heykelinin bir hiçe mağlup olup sönmesine şahit olmak ne büyük bedbahtlıktı.

Değerli YeniGün Okurları, bu yazılarımın Prof. Mim. Kemal hatıralarındandır. Çoğu eklemeler ve Arapça kelimelerin Türkçeye çevirimi tarafımdan yapılmıştır

Bu Ata'mıza olan sadakâtim ve özlemimdendir. Bize Türklüğümüzü, insanca yaşamımızı sağlayan bir vefa, minnet borcudur..

ATATÜRK'ÜN EN ÖFKELİ ZAMANI

Şükrü kaya anlatıyor:

---- En öfkeli zamanı :

---- Kubilây hâdisesi, Şeyh Sait isyanı!.. Bu irticai hareketler, kendisini çok üzmüş, düşündürmüş sinirlendirmişti. İrticadan nefret eder ve çok çekinirdi. << Sağımıza hakim olursak, solumuzdan korkmayız>> ve << İrtica hâdiselerini önlemek için beklemek lâzım değildir, beklemek hatadır. İrtica tehlikesini, sebeplerini kaldırmakla önlemek mümkün olur >> fikrinde idi.

Bu son eklediğim yazı da bu konuda hassas ve duyarlı davranılması için sadece bir hatırlatmadır. Birşey var ki; Sol Atatürk zamanda ki Türkçü Sol mu? İlkelerinden Milliyetçilik ruhunu kullanıyorlar mı? Onu da Türk milletine sormak gerekir. Sağ da kendini toparlayıp, içinde arınma sağlayarak Uygarlık, çağdaşlık yolunda ilerlemelidir..

Hiç bir şey arşiv de kalmamalıdır.

Tanrı Türkü Korusun.

Saygı ve Sevgilerimle.

<