BÜLENT UĞUR

BÜLENT UĞUR

ÖLÜMÜN KIYISINDA RASTLADIĞIM ADAM: Prof. Dr. ÖMER FARUK ÖZKAN

ÖLÜMÜN KIYISINDA RASTLADIĞIM ADAM: Prof. Dr. ÖMER FARUK ÖZKAN

Herşey yaklaşık 8 ay evvel Nevruz Bayramı nedeniyle bir konferansta konuşma yapmak üzere gittiğim Azerbaycan'da başladı. Herhangi bir şikayetim olmamasına rağmen arkadaşlarımın ısrarı ile genel bir check up yaptırdım. Veriler içerisinde en önemlisi pankreasımda 2 cm boyunda rastlanan kisti. Takibi gerekiyordu.

Yaklaşık 4 ay sonra Temmuz ayında bu defa İstanbul'da Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde (eski GATA) Gastroenteroloji Bölümü Klinik Şefi Prof. Dr. Mustafa Kaplan'ın kontrolünde yaptırdığım tetkiklerde sözkonusu "kist", "kitle" olarak tanımlandı. Mustafa Hoca, beni Genel Cerrahi Klinik Şefi Prof. Dr. Ömer Faruk Özkan'a yönlendirdi.

Ömer Faruk hoca ile tanışmamızı müteakip, artık geçmiş görevlerimden mi, seyyahlık ve yazarlık özelliğimden bilemiyorum, bana yapacakları etkinliklere konuşmacı olarak katılmamı ve deneyimimi gençlere aktarmamı istedi. Kendisine tekliflerinden dolayı memnun olduğumu ve bunu severek yapabileceğimi söyledim. Sayın Özkan daha sonra Pet çektirmem gerektiğini söyledi. Yani kanser taraması.

Pet çekiminden sonra Ömer Faruk hoca önce "Allahın şanslı bir kulu olduğumu" söyledi. Ardından da "Tümör Kurulu" nda durumumun tartışılacağını ve ameliyat olup olmayacağıma karar verileceğini söyledi. Bir süre sonra Kurulun ameliyata karar verdiğini bildirdi.

Nereden nereye gelmiştim. Hiçbirşeyim yokken yapılan bir check up ve onu takip eden süreç sonunda, son derece büyük ve ağır bir ameliyat olarak nitelendirilen pankreas ameliyatına kadar gelmiştim. Üstelik halen kendimi gayet sağlıklı hissediyordum.

Sonuçta, Ekim ayında Prof. Dr. Ömer Faruk Özkan başkanlığında Op. Dr. Murat Kalın, Anestezi Şefi Uzm. Dr. Yusuf Akdoğan, Dr. Y. Karatepe, Dr. M. Çuhadar, Dr. Y. Garzan'dan oluşan bir ekip tarafından başarılı bir ameliyat geçirdim. Ömer Faruk hocam başta olmak üzere ekibine ve ismi geçmeyen tüm diğer ameliyathane görevlilerine minnetle teşekkür ediyorum.

Ameliyat sonrası Sultan Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Servisi'nde çok iyi bir bakım süreci geçirdim. Servisin tüm doktor ve hemşirelerinin ne kadar üst düzeyde ve fedakarca hizmet verdiklerini bizzat gözlemledim. Hiç tanışmadığım hastane Başhekimini ve Klinik Şefi Ömer Faruk Özkan'ı kurdukları böylesi mükemmel bir organizasyondan dolayı ayrıca tebrik ediyorum. Benim bir teşekkürüm de Dr. Abduselam Ağcakoyun'a olacak. İlk geldiğim gün hastalığımın hikayesini yazdığı andan itibaren her soruma ve sorunuma çözüm bulma gayreti benim için özeldi.

Cerrahlar için söylenen, "Tanrının yeryüzündeki elleri" ifadesinin ne kadar gerçeklik taşıdığını bizzat yaşadım.

Ömer Faruk hocanın ameliyat sonrası kontrollerin birinde elimden tutarak söylediği, "Herşey yolunda" ifadesinin, benim için o an ne kadar büyük anlam taşıdığını kelimelerle anlatamam. İyi bir doktor, çok iyi bir cerrah olunabilir. Ama Ömer Faruk Özkan da çok daha ötesi özellikler var. İyi bir insan, çok iyi bir psikolog ve aynı zamanda gerektiğinde iyi bir mentördü. Bunu her davranışında bizzat gözlemledim.

Nihai olarak geçtiğimiz günlerde belli olan patoloji sonucunu bildirmek için çağırdı ve müjdeyi bizzat verdi. Öngörüsü doğru çıkmıştı ve hakikaten herşey yolundaydı.

Anne babamın duaları, sevgili eşim Nuray'ın her dakika yanımda oluşu, kızım Selena ve oğlum Cevat'ın her sıkıştığımda yanımda olmaları hastalık sürecinde beni ayakta tutan unsurlardı. 15 aylık torunum Güney ile yaptığımız watsapp görüşmeleri ile ona ait video ve fotoğraflar benim en büyük moral motivasyonumdu.

Hastalığımı bilmesi gerekli kişiler dışında kimseye haber vermedim. Bu süreçte onları merak içerisinde bırakmamak, bizlerin de sürekli aynı şeyleri tekrarlama durumunda kalmaması için iyi bir fikir gibi geldi. Ancak hastanedeki diğer hastaların aynı şekilde düşünmediğini gözlemledim. Ziyaret saati dışında ziyaretler, saatler süren ziyaretler, ziyaretçi ve refakatçilerin yüksek telefon zil sesleri, yüksek sesle konuşmaları, odada yatan diğer hastaları adeta yok saymaları, hastaneyi çaylı börekli sohbetleri ile adeta bir piknik yerine çevirmeleri, hastanın yanında ölümlü ve moral bozucu konuşmaları, ziyaretçiler arasında hastayı dahil etmeyen ayrı sohbetler... Bunlar da bizim insan tiplerimizdi.

Bu arada bir düşüncemi sizlerle paylaşmak isterim. Zaman zaman ortamlarda çeşitli şikayetlerini ve yoklukları dillendiren kişilere verdiğim bir örnek vardı. Aslında her bir bireyin onlarca, yüzlerce hatta on binlerce işçiye sahip olduğunu söylerdim. "Nasıl yani?" sorularına, vücudumuzdaki organların hiçbir bedel ve karşılık beklemeden bizler için ağır bir işçi gibi 24 saat çalıştığını söyleyerek cevap verirdim.

Damarlar kalbe, "Biraz daha temiz kan pompala daha ulaştıracağımız çok ücra köşe var" derken, mide bir an önce öğütme işlemini bitirip, barsaklara posaları iletme çabasını gösteriyor. Karaciğer yağlı ve ağır yiyeceklerle onun kalınlaşmasını ve büyümesini sağlayan sahibini ayakta tutma çabası içerindeyken, akciğer sahibi sigara da içse ona nefes vermeye çalışıyor. Yeterince şu içmeyen sahibini binbir güçlükle ayakta tutmaya çalışan böbreklerin gayreti ayrıca dikkat çekici. Beyin, sinirler aracılığıyla tüm organlara durmaksızın hareket emri veriyor. Bunlar gibi onlarca çalışan organ ve örnek daha verebilirim.

Bizim bu fedakarca çalışan organlara karşı yapmamız gereken tek şey onlara iyi bakmak olmalı. Bu da sağlıklı beslenme, yaşa göre spor ve stresten uzak kalmak ile mümkün. Ben düşüncelerimi bazen abartılı bir şekilde dile getirirdim. "Mümkün olsa arada bir organlarımızı dışarı çıkartıp, onları sevmemiz ve teşekkür etmemiz gerekir" derdim.

Whipple yöntemi denilen açık ameliyatım öncesi Ömer Faruk hocamı görsem, "Ben yapamıyorum, bari organları çıkarttığınızda benim yerime organlarıma minnetimi siz iletin" esprisini yapacaktım.

Sonuçta organlarına bu kadar dikkatle bakan biri olarak ben de bir sorun ile karşılaştım. Olacağın önüne geçilmez. Tedbir bizden takdir Allah'tan.

<