RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Ona ah ettim

Adam, o günleri tekrar yaşıyordu adeta. İlahiyat Fakültesi öğrencisi odlukları yıllarda yaşadığı bir manzarayı söz darbeleriyle tabloya aktarıyordu. Bizler iki dizimizi birbirine yaklaştırmış, önümüze bakarak, ama kulaklarımızı onun söylediklerini duymaya tahsis etmiştik. Devleti, kurumlarını yok saymamızı, bu düzenin bozuk olduğunu, düzene uyanın vebalinin büyük olacağını anlatıyordu. O aramızda kısa dönüşlü yürüyüşler yaparak ayakta konuşuyordu. Öyle bir yere geldi ki, haddimi aşarak, terbiye sınırlarımı aşarak, gayrı şuuri sordum. 
-E sonra ne olacak?
Döndü, eli cebinde, ayakta, bana hayretle baktı.
-Sonrası ne insanlar şehirleri terk edecek ve dağlara çıkacak, dedi.

Xxxx

Şimdilerde öğretmenlik yapan o arkadaşım, o muhterem zatın anlattıklarından etkilenerek nasıl devlet kurumlarını düşman bellediğini, ilkelere ve kurallara  nasıl meydan okuduğunu, toplu ulaşım araçlarına binerken para ödememeyi alışkanlık haline getirdiğini, ve en kötüsü devletin okulunu okumayı zül saydığı için okulu bir türlü bitirmediğini yana yakıla anlatıyordu. Halbuki o muhterem zat devletin üniversitesinde okutmanmış. Madem bizi dolduruyorsun, düzen ve devlete karşı, sen de devlete çalışmasaydın ya. Yıllar sonra okulu bitirdim, öğretmen oldum. Tayinim de hemen çıktı. Babamın elini öptüm vedalaşmak için. Babamın gözlerindeki saadeti gördüğümde kahroldum. Ben yıllarca bir yalanın peşine takılarak babamın bu sevincini geciktirmiştim. Kendime de, o muhtereme de ah ettim.

Xxxx

Konuşmalarımızla, hareketlerimizle, davranış süreğenliğimizle, yazılarımızla başkalarını etkileriz. Bizi numune alan çocuklar ve gençler olabilir. Onların yanlışları öğrenmesine vesile olabiliriz. Toplumların tamamı için rahmet olan bir Hadisi Şerif meali; Ya hayır (iyilik) söyle ya da sus. Ve her gece yastığa başımızı koyduğumuzda kendimizi hesaba çekilmeden önce hesaba çekme tavsiyesi. Bilerek az, ama bilmeyerek çok fazla günah işler insanoğlu, hata yapar, yanlışa sebep olur, yol açar. Bilerek-bilmeyerek işlediğimiz hata ve günahlardan tövbe ederiz. Sonra gençler üzerindeki, çocukların idraklerindeki tahribatımızı asla tedavi edemeyiz. Esasında çok konuşan çok hata yapar kuralını unutmamak gerek.

Xxxx

Yazarken tek kaide vardır. Zararlı bir şey söylemekten kaçınmak. Yazılanlar kıyamete kadar birilerinin eline geçecek ve onu hiç umulmayan nesillerin bazı bireyleri okuyacak. Zararlı bir şey ise zararı, faydalı bir şey ise faydası etkili olmaya devam edecek. Şimdi fıkıh alimlerine soralım: İşleyen sadaka gibi işleyen günah da olur mu?
Kırkçeşme yaptıran Padişah’a, öyle bir kazurat bıraktın ki kırk çeşme de temizlemez diyebilecek fakihlerimiz vardır umarım.

Xxxx

Şimdi bakınız, esasında çok değerli insan, büyük adam, küçük adam, alim adam, kalp ehli, nitelemeleri yüklediğimiz değerleri ifade eder. Biz karşımızdakine hangi değeri yüklemişsek, onun değeri o kadardır. Bizden başkaları o değerleri yüklemediği için, başkaları için hiçbir değerleri yoktur.

Canlı misaller verelim. Kimilerinin canını sıkmak pahasına.
Necmettin Erbakan, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Süleyman Hilmi Tunahan, Abdülhakim Arvasi, Bediüzzaman Said Nursi. Bu isimler Türkiye’deki Müslümanların değerler yüklediği isimlerdir. Ama esasında bu isimler Allah’ın kuludur. Allah’ın verdiği ömrü ve takdiri yaşamışlardır. Öbür taraftaki hallerinin de ne olduğu konusunda bir katiyet yoktur. Bizlerin yüklediği değerler bu dünya ile ilgilidir. Çoğu da yanlıştır.

Xxxx
Hazreti Ömer’in radıyallahu anh, çok güldüğü olayı bilirsiniz. İnsanların helvadan put yapmaları ve sonra istedikleri dakikada o putları yemelerine çok gülermiş. O günün insanından bugünün insanı farklı değil. Çağımızın insanı muhatabına değerler yükleyerek putunu yapıyor. Kerametler isnat ettiğimiz insanlar, çok sevdiğimiz sevgililer, aşık olduğumuz maşuk ve maşukalar aslında her insan gibi birer insandırlar. Onları vaz geçilmez kılan onların kendi hasletlerinden çok bizim yüklediğimiz değerlerdir.

<