ASIM ÇALIK

ASIM ÇALIK

ÖNCE SALAH SONRA KARİUS

Liverpool kupaya ve final kazanmaya özlem duyan bir takımdı. Çok iştahlı başladılar oyuna. İlk çeyrekde deyim yerindeyse neye uğradığını şaşırdı Real Madrid. Mücadelenin bu bölümünde topa sahip olan, tehlikeler yaratan, rakibini kendi alanına hapsedendi Liverpool. Real Madrid büyülü ayaklarına rağmen nefes almakta zorlanan astım hastası gibiydi. Hiçbir şey yapamadılar tek kelimeyle. Carvahal’ın yeni sakatlıktan çıkması, Marcelo’nun Salah faktöründen dolayı daha bir savunmacı görüntüsü kanatları çalışamaz hale getirdi. 16. dakikada gelen Ronaldo şutu belki de Madrid’i kendine getirecek diye düşündü bir çoklarımız. Ama bu şutun etkisi sıfır oldu. Real Madrid kendine gelemedi bir türlü. 

SALAH’a YAZIK OLDU

Liverpool oyuna hakimiyetini devam ettirdi. Sağdan Salah ile, soldan Mane, zaman zaman da Wijnaldum’la geldiler. Sağdan gelen atakta Arnold’ın şutunu aynı güzellikte kurtardı Navas. Maç öncesi kupayı Liverpool’un kazanacağını düşünmemin iki temel sebebi takımın böylesine bir başarıya uzun senelerdir hasret olması ve Salah önderliğindeki Salah-Firmino-Mane üçlüsünün inanılmaz uyumuydu. Ve elbetteki Klopp tarzı önde presli oyun.

Fakat Salah’ın sakatlanması böylesine bir finalde Liverpool adına büyük bir şansızlıktı. Bu sakatlıkla Kırmızıların takım kimyası bozuldu. Bocalama devrine girdiler adeta. Salah çıkana kadar Navas’ın kalesine ona yakın şut atarlarken, Mısırlı oyuncunun çıkışından 55’de Mane golü atana kadar ne tek bir şut atabildiler, ne de organize bir atak deneyebildiler. Rüzgar tamamen terse dönünce Real Madrid oyuna ağırlığını koymaya başladı. Mesela Marcelo eski hücumcu bek konumuna döndü. Salah’ın sakatlığı en çok ona yaramış gibiydi. Benzema, Ronaldo, Nacho’yla kaleyi yokladılar ama golü bulamadılar. Sakatlık sonrası oyuna giren Adam Lallana Salah’ın yokluğunu ikame edemedi. Liderini yitiren Liverpool’un nasıl bir taktiksel anlayışla oynayacağı büyük bir soru işaretiydi ikinci yarıda. Real Madrid tarafındaysa aklıma şöylesine bir soru takılmıştı: Zidane, Salah’ın çıkışıyla bozulan Salah-Mane-Firmino üçlüsüne karşı Liverpool’u zora sokacak, maçı kopartacak Benzema-Ronaldo-Bale üçgeniyle Klopp’u köşeye sıkıştıracak bir hamle yapar mıydı?

REAL’in YEDEK KLÜBESİ AĞIR BASTI

Ya takım oyunu oynarsınız ya da yıldızlarınızla kazanırsınız. Ancak takım oyunu oynarken de saha içi ne kadar önemliyse, klübeniz de o kadar önemlidir. Arsenal’den ayrılmadan önce çokca takım tarafından istenmesine rağmen, “Benim için en doğru seçim Liverpool. Onlar için oynamak istiyorum” demişti Oxlade-Chamberlain. 24 yaşındaki genç oyuncu orta alanda takımın en iyi dişlilerinden biri olmuş, bir çok maçta görev almıştı. Ancak sakatlığından dolayı yoktu. Onun yerini Wijnaldum dolduracaktı. Fakat 30. dakikada Salah sakatlandığında, formda oyuncunun yerini dolduracak tek futbolcusu yoktu İngiliz takımının. Liverpool klübe düzeyinde fakir bir takımdı. Gelecek sene için yapacakları ilk şey klübelerini güçlendirmek olmalı. Benç’de olan 7 oyuncudan 4’ü, 1 kaleci, defans oyuncusuydu. Geriye elde kala kala sadece Can-Lallana-Solanke kalıyordu ki hiçbirisi Salah ile mukayese edilecek oyuncular değildi. Üstelik Adam çok maçta oynamamış, Can sakatlığını yeni atlatmış, Solanke de hem çok genç, 20 yaşında, hem de merkez forvet oynayabilen, ancak kanat-forvet oynayamayan bir karaktere sahipti.

LORİS KARİUS

Oysa ki Madrid’in yedek klübesi her türlü süslü püslüydü ve kalite kokuyordu. Kovacic, Vasquez, Asensio, Bale her an oyunu değiştirecek kalitede ve formdaydılar. İkinci yarı, ilk yarının son 15 dakikasında ortaya konan Madrid ağırlıklı oyunla devam etti haliyle. 48’de İsco’yla direkten dönen topla gol adeta “Geliyorum” dedi. Ama kulaklarını, gözlerini ve ellerini bu uyarıya adeta kapatmıştı genç kaleci. 51’de yaptığı affedilmez hata ile kimyası bozulan takımını yere serdi adeta. Neyseki imdada Mane yetişti. Kısa sürede Liverpool’un beraberliği bulması büyük bir avantajdı. Ancak sahada takımı toparlayacak, moral motivasyonu tepelere çıkartacak bir saha içi lideri yoktu. Bale’nin ikinci golünde Loris’in hatası yoktu ama 81’de Bale’nin füzesine dur diyemedi. Topu kavrayamayınca da ister istemez golü kendi ağlarına yolladı Alman kaleci. Böylelikle de takımı nakavt etmiş oldu!

Oysa ki Karius oynadığı 12 Şampiyonlar Ligi maçın 6’sında gol yememiş, toplamda 13 golü kalesinde görmüş,  kalesine atılan 38 şutun 22’sinde gole izin vermemişti. Klopp büyük bir şok yaşıyor olmalıydı. Golcüsü koca sene sakatlanmazken en önemli maçta sakatlanıyor, kalecisi tüm sezon neredeyse hatalı gol yemezken, deyim yerindeyse geleni içeri buyur ediyordu. İlk yarı biterken kafama takılan sorunun cevabını 61’de veriyordu Cezayir kökenli Fransız teknik adam. Bale-Benzema-Ronaldo timi tamamlanır tamamlanmaz, 2 dakika sonrasında, skor bir anda 2-1 oldu ve finalin sonucunu belirleyen yine Bale’ydi 83’de. Şampiyonlar Liginin en çok gol atan listesine baktığınızda sırasıyla; Ronaldo-Firmino-Salah ve Mane’yi görürsünüz. Salah’ın sakatlanması kupanın da sahibini değiştirmiştir kanımca. Futbol böylesine garip bir oyun işte. Her zaman istediklerinizi yapamıyorsunuz. Az biraz da şans lazım demek ki!

 

 

 

 

<