M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

ORUCU “NE” ORUÇ KILAR? (2)

Bütün ibadetlerde bizden istenen asıl kıvam da bu olduğu için; oruç ve dolayısıyla Ramazan şuuru talep edilen tüm ilkelerin anahtarı olan “ihsan” kilidini uzatıyor avuçlarımıza. 

Namazını hakkını vermek hususunda savsaklayabilen, zekâtını vermekte zayıflık gösterebilen, haccının vakti geldiği ve imkanı yettiği halde erteleyebilen hatta hakkını zâyi edebilen herhangi bir inanan dahi söz konusu oruç olunca 'Allah beni görüyor' şuurunu ibadeti boyunca muhafaza edebiliyorsa; bu oruçlunun imanındaki şuurdan çok, oruç ibadetinin sinesinde saklı ihsandan haber veriyor bize.

Hayatın akışı içinde diğer tüm ibadetlerimizin içinde parça parça kendisinden bir iz aradığımız ve zaman zaman gözü yaşlı secdelerde bulabildik zannıyla teselli olduğumuz ihsan, oruçla birlikte karşımıza çıkıyor efsunlu gömleğini huzura boyayarak. 

İhsanın anahtarı elde edilince de kulluk şuuru başlayıp “rıza” makamına adım atılıyor. 

Bu yüzden de Ramazanlık müslümanlarımızın orucu bayramla biterken, oruçla ihsan anahtarına sahip olanlar “rıza” kapısına uzanarak kulluk kavramının şuurunu yakalıyor. Söylenen her şeyi duyan, gören, işiten şuuru içinde dil yalandan, kem sözden ve gıybetten; göz haram nazardan; kulak yasaklanan kelamdan, ayak razı olunmayan mekandan uzaklaşıyor.  

“İhsan” anahtarını avucuna alıp “rıza” kapısından içeri giren biri için ise ikinci basamak olan ve az evvel değindiğim “doyurulması gerekenlere” atıf yapan İnsan suresi 9. ayet ile “Sizden beni doyurmanızı istemiyorum” diyen Zariyat suresinin 57. ayetine “marifet” gözü ile bakma ödevi başlıyor. 

Nedir peki bu ödev?

İşte kanımca hepimizin sınıfta kaldığı nokta burası

Zira Ramazanlık da olsa büyük bir çoğunluğumuz “ihsan” anahtarına uzanıyor, “rıza” kapısının eşiğine geliyor ama bu kapıdan içeri giremiyor.

Kimbilir belki de bu yüzden şu an corona gölgesinde buruk yaşansa da bugün Ramazanlar bir “festival” havası eşliğinde, zenginlerin davet ve şatafat gösterisi haline geldi artık. Belki de bu yüzden sahurlar ruhunu yitirdi, Ramazan ayı gelince “din pazarı” açılmaya başlandı. 

Zira tüm ömürden geçtim, yıllık zaman dilimi içinde bir aylık da olsa “ihsan” anahtarına sahip olmamıza rağmen orucu sırf Allah’ın bizim aç kalmamız istediği ve bundan “hoşnut” olduğu algısı içinde tutuyor; oruç ibadetinin özünde nefsin tezkiyesiyle birlikte asıl gayenin açın, yoksulun, düşkünün, yolda kalmışın, düşmüşün, yetimin, garibin halinden anlayarak “yeryüzünden açlığı yok etmek”, “eşitliği sağlamak” olduğunu atlıyoruz. 

Bakın etrafınıza;

Oruç tuttuğu için canı sıkılan, sanki hâşâ Allah’a bir şey lütfediyormuş havasında, neredeyse fedakarlığı için tazminat isteyecek, havadan, vakitten, zahmetten sürekli şikâyet halinde bir kısmımız. Akşama kadar sofra tanzimine, iftar menüsüne, sıcaklara soğuklara, türedi gurmeliklere harcadığı vakti, orucun ruhaniyetini, maneviyatını, manasını idrake ayıramıyor bir başka kısmımız. Ramazan gelmiş, çarşı pazar şenlenmiş, çeşme akarken dolduralım tüccarlığında daha başka bir kısmımız. ‘Orucu ne bozar’dan ‘orucu ne oruç kılar’a bir türlü gelemeyen, hiç bıkıp usanmadan her sene aynı vakitte fıkıh magazininde demirlemekte daha da başka bir kısmımız.

Akletmeye azmeden berrak bir kalple, sabrın ve merhametin, istiğfar ve mağfiretin, niyaz ve muhabbetin iklimine dalıp bu hâlisâne niyetle boynumuz bükük, yapmayı lütfedenin kapısına varmak yerine orucu bir mesai gibi görüp akşamına yevmiye beklemek çiğliğinde; bir fedakârlık, bir zorluk, bir meşakkat, bir sağlık meselesi, bir gurmelik gösterisi, bir etkinlik takvimi, bir maneviyat şovu gibi görenlere ne demeli peki?

Ramazan-ı Şerif’in Allah’ın kullarına bir lütfu, keremi, bir rahmet ve mağfiret vesilesi, bir arınma ve kurtuluş fırsatı, bir feyiz membaı olduğunun farkında, şuurunda, idrakinde, hamdinde olan kaç kişi var hayatlarımızda? 

Varsa bile sokaklarda görünür olan onların hali değil; kâhir ekseriyetimizin hâl-i pür melâli maalesef!

Oysa ki Ramazan'ı ihya etmek bizim harcımız değil, bizim Ramazan'la ihya olmamız gerekiyor. Ramazan'la yanlışlarımızdan dönmemiz, istikamet kazanmamız, içimizin söküklerini oruç ipiyle bir güzel dikmemiz; sesimizi kesip yeryüzüne inen sükûnetten bir nasip beklememiz gerekiyor.

İşte o zaman otuz gün aç kaldığımız, açlığın ne demek olduğunu idrak ettiğimiz için sokaklarımız hala aç ve düşkün insanlarla dolu olmayacak!

Bu Ramazan olsun secdelerimizi gözyaşı ile sulayalım ki orada çiçekler açsın.

Taze bir heyecanla ve kanatlandırıcı bir neşeyle zamanı durdurma, bütün ayrıcalıkları ortadan kaldırarak bütünleşme, hâlleşme, helâlleşme, rahmetleşme, kardeş olma ve coşma zemini; arınma ve toparlanma iklimi; yenilenerek doğrulma ve yeniden doğma mevsimi; zihni, kirlerden temizleme; insanı, özüne döndürme, kendine getirme; özetle, taze bir ruhla donanma seferi olan, kardeşlik şarkısını besteleyen, merhamet nidasını fısıldayan bu kutlu zaman diliminde ellerimizi semaya kaldırıp kalbimizle dua dua yalvarıp semaya kanatlanalım; 

"Ya Rabbi! Müslümanların, kendi hata ve sorumsuzluklarından dolayı, onlardan aldığın izzet ve şerefi onlara geri bağışla..! Allah'ım! Müslümanlara şuur, bilinç, birlik, islam adına bir ruh ve vahdet bağışla..! İlahi! İslam egemenliği ve saltanatını, maslahatçı iradelerin ellerinden kurtar ve koru, o'nu bütün dünyaya hâkim kıl..”

(Bitti)

<