OSMANLI'DA KADININ ROLÜ
Bu hafta Osmanlı tarihinde kadının yerini, Suraiya Faroqhi’nin Osmanlı Kültürü ve
Gündelik Yaşam kitabında “Kadın Kültürü” başlığından vereceğimiz birkaç örnekle
saptamaya çalışalım.
Osmanlı’da kadın, buluğ çağına eriştikten sonra hukuksal bir kimlik kazanıyordu. Bir
haksızlığa maruz kaldığında hakkını yasal yollardan mahkemeye başvurarak arayabiliyor,
evlendikten sonra ise evlenmeden önceki servetini elinde tutabiliyordu. Erkeklerin
(kocalarının veya babalarının) gayriresmi baskılarını ve şeriatın getirdiği birtakım
kısıtlamaları (mesela şahitlikte kadının tanıklığının erkeğin tanıklığının yarısına eşit olması)
göz ardı edersek, imparatorluk dönemlerinde Osmanlı kadınlarının Avrupa kadınlarından
daha özel haklara sahip olduğunu söylemek mümkün.
Az bilinen diğer bir uygulama ise evlilik kurumuyla ilgiliydi. Osmanlı’da evlenmeden
hayatını tamamlayanların sayısı epey azdır. Evlilikler çoğunlukla ailelerin isteği
doğrultusunda gerçekleşir dolayısıyla evlenen tarafların istekleri göz önünde
bulundurulmazdı. Erkekler istemedikleri bir evlilikten şehri terk ederek kaçabiliyorken,
kadınlar için durum daha zordu. Ancak, eğer kadınlar reşit olmadan evlendirildiyseler, reşit
olunca mahkemeye giderek “Beni reşit olmadan evlendirdiler dolayısıyla isteğim sorulmadı,
şimdi reşitim ve bu evlilik benim isteğim dışı gerçekleştiği için geçersizdir.” beyanında
bulunabiliyordu.
Suraiya Faroqhi’nin kitabında belirttiği Osmanlı evlilikleri ile ilgili önemli bir başka
detay, bugüne kadar yapılan araştırmaların, çok eşle evliliğin sandığımız gibi yaygın
olmadığını göstermektedir. Arşivlerde miras davalarıyla ilgili kayıt sicillerini okuyan Faroqhi,
bu belgelerde iki kadının adının pek nadir geçtiğini söyler. Buna ek olarak önemli bir
saptamada daha bulunur; “Anadolu kentinde yaşayan normal bir ailede tek eşli evliliğin
geçerli olduğunu kabul etmemiz kaçınılmazdır.”
Çok eşle evliliğin olmadığı diğer bir yer ise saraydı. Bildiğimiz gibi devlet ricalinden
biri eğer bir hanım sultanla evlenecekse, daha önceki eşinden (ister karısı ister cariyesi olsun)
ayrılmak ve tek eşli bir evlilik sürdürmek zorundaydı.
Osmanlı’da boşanma konusu ise oldukça sık rastlanan bir vaka idi. Erkek karısını
istediği zaman boşayabildiği gibi kadın da boşayabiliyordu. Boşanmak isteyen erkek karısına
daha öncesinde belirtilmiş bir para öderdi, buna karşılık boşanmayı kadın istemişse onun da
erkeğe para ödemesi çok sık karşılaşılan bir durumdu. Ancak Faroqhi bu tür boşanmaların
varlıklı kadınlar arasında daha yaygın olduğunu saptamıştır.
Osmanlı şehirlerinde evlenmeden yalnız başına yaşayan kadınlara pek rastlanmazdı.
Ama dul kalan kadınlar da her zaman bir erkek akrabalarının evine taşınmazlardı. Faroqhi
özellikle Rumeli bölgesinde kocası ölen kadınların toprağı işlemeye devam ettiğini ve onların
özel bir vergi hukukuna tabi olurlardı.
Burada daha detaylandıramadığımız ve değinmediğimiz bir çok alan olmakla beraber
görüldüğü gibi Osmanlı’da kadının rolü hiç de bugünkü bazı siyasi tartışmalarda gündem
malzemesi olabilecek basitlikte değildi. Bu saptamamızı ileriki yazılarımızda vereceğimiz
örneklerle destekleyeceğiz. Yanlış algılarımızı sorgulamaya açabildiysek ne mutlu, bugünlük
hoşçakalın.