CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

PADİŞAH

Ben ilkokuldayken  müfredatımıza  serpiştirilmiş  tarih derslerinde   “cumhuriyet” yüceltilirken , eski rejim yerden yere  vuruluyor, “padişahlık “ ayaklar  altına alınıyordu. 

Okul kitaplarımızda  son padişah Vahdettin  “hain” di. Bir İngiliz  muhribine  binerek ülkeden   kaçtığı yazılı idi. 

Biz ilkokul çocukları  okulda dünyaya gözlerimizi   kötülenen geçmişimizle açıyorduk. Padişahlık  yerden yere vuruluyor, yeni rejim ise bigünah bir yavru gibi kutsanıyordu. 

Çocukluk yıllarım, İkinci Dünya Savaşı’nın  henüz sona erdiği  ellili yılların başına denk geliyor… 

O yıllarda dünyanın yeni hakimi  ABD ,  bir yandan  ıskartaya çıkarılmış türlü silah,külahıyla  Moskof keferesine karşı ülkemize silah yığınağı yapıyor, diğer yandan  okullarda  bizlere süttozu  içiriyor,evlerimize  margarin servisi yapıyordu.

Sinemalarımızda  vahşilik yapan  kızılderilileri, karaderilileri  uygun yöntemlerle  medenileştirdiğini  gösteriyordu.  Amerikan hayat tarzı görülmeye değerdi.  Orada ana, baba ve küçük çocuktan ibaretmiş. Onların ailelerinde  amca, dayı, dede, teyze yokmuş. Her yer süt liman, hayat toz pembe imiş… 

 Amerikan rüyamız o yıllarda başlamıştı.

O yıllarda okullarda  bir yandan yerli malı haftası yapılıyor, bir yandan da  gavur mallarının  kalitesi övüle övüle bitirilemiyordu.

Yeni Cumhuriyetimiz el bebek gül bebek geliştirilmeye çalıştırılsın, bizim evlerde bambaşka bir hayat yaşanıyordu.

Babam mensucat fabrikasında çalışıyordu. İki göz odada  ablam, ben , annem, babam ve nenem yaşıyordu. 

Hayat pahalıydı. Ücreti düşüktü. Nadiren giydiği üzerine bol gelen tek takımını babam bit  pazarından almıştı. Anam, nenem  kara kareli çarşaf giyiniyordu.      

Ben doğduktan kısa bir müddet sonra rahmete gitmiş olan dedem, Yeni cami önünde köşgerlik yapıyormuş. Fakir ama vakarlı ,dürüst , çalışkan, karakter sahibi olan bir adammış . 

Rahmetli dedemin  Cumhuriyetin memurlarıyla hayli problemi olmuş. Yeni cumhuriyetin “ye kürküm ye “  zihniyetiyle yetiştirilmiş memurları  üstü başı yamalı ,  bir bacağı felç diye  bayağı itip kakmışlar, üzmüşler.

Bu yüzden biricik oğlunun  okuyup  memur olmasını istememiş. Okuyup  insanları , ailesini horlamasından,  korkmuş.

Bu yüzden  babam okula gidenlere hep imrenmeyle bakmış,  okuma tutkusunu hayatı boyunca sürmüştü. 

Fabrikadan vardiya dönüşünde elinde bir masal ya da  yarısı yırtık bir lise tarih kitabıyla eve gelir bana kitap okuttururdu. Uykusuz olmasına rağmen  gözlerini yummaz okuduklarımı  dinlerdi. 

Tarih kitaplarının  Osmanlı Devletinin kuruluş ve yükseliş devirlerinde padişahların dünyanın yarısını fethettikleri, teb’alarına adaletle hükmettikleri yazılıydı.  

Okuduğum masal ve hikaye  kitaplarında  da  adil, çalışkan ve cesur hayat hikayeleriyle padişah   yaşıyordu.                 

Şehrimizde iki tür hayat vardı: Bir; memurların hayatı , iki;  işçilerin, sıradan insanların hayatı… 

Halkevlerinde , fabrika misafirhanelerinde , havuz başlarında kadınlı erkekli  memurlar, ileri gelen eşraf, yeni yetme zenginler için  dans partileri düzenleniyor, orkestra Batı’nın  parçalarını çalıyordu… İşçiler ise gözlerinden uyku akarak evlerine doğru gidiyorlar. Düğünlerde davul zurna ile oyuna giriyorlar simsimi (*) ile birbirlerinin sırtlarını okşuyorlardı.

Şehrimizde iki tür kadın yaşıyordu: Bir ; Batı tarzına uygun giyinen mantolu,tayyörlü, etekli ,başı açık memur eşleri  Fatma Hanımlar,Ayşe Hanımlar, iki;  kara   çarşaflarıyla ,başı kapalı, işçi, işsiz eşleri  Fatma Bacılar, Ayşe Bacılar

Okullar ailelerimize, ailelerimiz okullara yabancıydı. Birine göre diğeri geri,cahil idi. Cahil(!) takımı da diğerini  gavur adetlerini benimsemekle  suçluyordu. Bu takım dine uygun bir hayat yaşamıyor. Bozuk düzene çanak tutuyordu. 

Rahmetli Menderes’i zor hatırlıyorum. İsmet Paşa’yı da Johnson mektubuyla iyi hatırlıyorum. Sonra Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Nihat Erim, Turgut Özal ve adlarını hatırlamakta güçlük çektiğim ufak siyasetçiler,ihanetler,  darbeler… darbeler…

Adları ve sanlarıyla olmasa da gerçekte saray hayatı yaşamış olan  bir sürü padişahlar gelip geçti ömrümüzden. 

Şu idi bu idi; 

Evlerimizdeki eski hikaye ve masal   kitaplarında padişahların adil, cesur ve dindar olduğu , lise tarih kitaplarımızda ise  Padişah Vahdettin’in  bir İngiliz muhribine binerek ülkeden firar ettiği yazılı idi.

<