PAŞALAR NEDEN ÖLDÜ? ECEL Mİ SİYASET Mİ?

Sene 1651, IV. Mehmed tahta çıktığında 7 yaşlarındaydı. İmparatorluk çok ciddi bir mali
bunalımın içindeydi. Yavuz Sultan Selim’in dolup taşan devlet hazinesi ve muhteşem
Kanun’nin fütüvvet devirleri geride kalmıştı. Makam ve mevkiler rüşvet ile alınıp satılır
olmuştu. Devlet görevlileri sıklıkla azledildiğinden, rüşvet ile gelen kimseler,
makamlarındayken verdikleri paranın masrafını çıkarmak için reayaya ağır vergiler altında
zulm etmekte, buna karşılık reaya, Darü’lharb’e kaçmaktaydı.
İmparatorluğun devlet teşkilatının temeli olan Daire-i Adliye döngüsü içinde reayanın
yokluğu demek, imparatorluğun mali ayağının kırılması demekti. Mali ayağı kırılan
imparatorluk, askerine maaş veremeyeceğinden güçlü askerin yokluğu da padişahın
dolayısıyla devletin çöküşü demekti. Reaya’nın var olması ise ancak devletin adaleti ile
sağlanırdı. Dolayısıyla ekonomik bozulmalar adaletin yokluğu ile başladı.
İşte böyle gelirin az masrafın ise gelir tarafından karşılanamadığı bir dönemde, yeniçerilerin
maaşları düşürülmüş ulufeleri ise “kalp” denilen basit ifadeyle karşılığı olmayan, darphanede
basılmamış olan para ile ödeniyordu. Bunun üzerine çok geçmeden yeniçeriler saray’a
yürüyüp padişahı ayak divanına istediler. Padişah Ayak divanını topladı, yeniçerilerden üç
kişi öne çıkarak;
- Benim padişahım(...)bütün kulların ayağının bastığı yere yüz sürmeye geldiler(…) ulu
Tanrı’ya şükürler olsun, adetli padişahımız büluğ çağına varmış olup, devlet işlerini
almaya tamamiyle layık güce ve yeteneğe sahiptir. Öyle ise neden memleketin gidişi
ve düzeni için çalışmaz(…) bir alay ağaların ve Arapların etkisinde iş görür, insaf
mıdır? Memleket harap oldu, reaya kalmadı reaya olmayınca asker olmaz asker
olmazsa padişahlık da olmaz. Halbuki askerin güçsüzleşti ve hor görülür oldu. Ulûfe
yüzü görmez oldu. Aldıkları ulufe Çingene akçesi. Safi bakır ve teneke. Çarşıda kimse
almıyor.
Kesesinden çıkardığı akçeleri padişaha göstererek;
- Din ve devletimize bu layık mı? Eğer hazinede para yok dersen, ya Arapların
zenginliği, saltanatı nedir? Devletinde onlar saygı görsün, kıymetli tutulsun, biz
kulların küçük ve alçak görülsün. O veziriazamların, o müftülerin bütün devlet işleri
ellerinde bulunmaları nedendir? Bunların mutlaka vücutlarının yer yüzünden
kalkması, yok olması gerektir.
Dedi. Ve çıkardığı bir defterden azlini istedikleri paşaların isimlerini okudu. Defter
tamamen okunduktan sonra ismi geçenlerin bir kısmının görevi bir kısmının ise kellesi
alındı.
Bir taife cebeci eşkıyası ve Ermeni keferesi, düşmanlıklarından bazı cesetleri,
ayaklarına ip bağlayıp At meydanına kadar sürükleyip götürdü. Bu derece hakaret ile
yetinmeyip, bir alay eşkıya, gelip geçen seyircilere, “bunun gibi maktulün yağı ve eti
filan derde devadır.”diye kandırdılar. Ne kadar doğru bilmiyoruz ama Tarih-i Gılmâni
yazarı Mehmed Halife’ye göre, gerçekten gelip geçen kimseler buna inanıp
cesetlerden parçalar alıp götürmüştür.
Sözü çok uzatmayalım, Mehmed Halife demiş ki bir Arap atasözüne göre “Ecel
geldiğinde göz kör olur imiş.” Bizce ise, “Siyaseten katl’i vacip imiş.”

<