PLATONİK CİNSELLİK
Yaş aldıkça bazı şeylere daha mı çok "deşiyor"um ne?
Yoksa daha mı az. Son günlerde buna taktım fena halde.
Ancak şu kesin ki tehlikeleri daha az önemser oldum. Korkmadan tehlikelerden kaçmaz oldum (mu acaba?) Parantezi gördünüz efendim. Daha cümle biterken bile korku dağları sarmış gibi… Acaba hangi yaştan sonra (kaç o sayı?) düşündüklerini daha çekinmeden, daha ambalajsız ortaya atmaktan korkmuyorum? Gördünüz bu kez parantez de yok.
Yılların sayısı arttıkça çekinmeme doğaldır da daha kötüsü seçilecek konuların tehlikeli oluşuna aldırmamak çekinmenin de ötesine geçmektir.
Şimdi efendim izin verirseniz bu hafta "sevgili" konusuna gireceğim… Öyle sanıyorum ki bir mayın tarlasına girdiğimi farkındasınızdır. (Politika mı yazsam ne. Daha az tehlikeli olur gibi geldi birden)
Evlerimizde, okullarımızda sözünün edilmesinden kaçınılan sevgi türü “sevda” olsa gerekir.
Sevda, karşıt cinsler arasında doğan, tutkulu-şiddetli olabilen sevgi türüdür. Platonik olabildiği gibi, platonik kalabilir de. Ancak ne denli platonik olursa olsun sevda, cinsellikten kopuk olmaz. Hiç olmazsa zihinsel planda. Platonik sevdanın bile kaynağında ve içinde cinsellik vardır. Hiç kavuşma olmasa hatta olmamışsa bile… Hadım bir erkeğin güzel bir kadına sevgisi, ana-baba sevgisi ile aynı dosyaya kaldırılır.
Fuzuli Mecnun’unun Leyla’sına:
Firkatin bana kafidir
Vuslata takatım yoktur
Deyişi bile platonik ama yine de karşıt cinsler arası, şiddetli bir sevdanın masalı değil midir?
Sevda “yaratıcı”dır. Kim severse sevsin! Odun ruhlu birisi bile kendi zihninde kavuşma sahneleri yaratır. Bu zihinsel tiyatronun düzeyi, sevdalının ruhsal ve zihinsel kalitesine bağlı olarak yükselir veya yücelir. Ama şunu unutmamalı ki sevilenin sevdalıya sunduğu "hayal" ettirme esinlenmelerinin de payı bu işte yüksektir.
Efendim, öyle sanıyorum ki yazıya devam edersem bu işin suyunu çıkartacağım. İyisi mi aklımdan geçenlere “dur” diyeyim. Yaşlanmanın verdiği cesareti dizginleyeyim .
Ve de alışık olduğunuz gibi haftayı “tebessüm” ile noktalayayım…
Hesabını bilir olmak, İsviçrelilerin en ünlü özelliklerindendir. Anlatılır:
Tanrı ülkesini bütün güzellikleri ile yarattıktan sonra İsviçreliye başka ne istediğini soruyor. İsviçreli o güzel karlı dağlar arasında yeşil çayırlar istiyor. O da yerine geliyor. Tanrı “Tamam mı” diyor. İsviçreli yine “Bu çayırlarda süt veren inekler isterim” diyor.
O da oluyor… İsviçreli memnun… Tanrı, sunduğu bir bardak sütü içince, İsviçreli elini uzatıyor:
“Sütün parası… İki Euro.”
Sağlıkla kalın efendim, haftaya görüşmek dileğiyle