POLİTİKA CÜCELERİ
Art niyetli olmadan, köşeyi dönmeyi hesaplamadan, iktidar hırsına kapılmadan politikaya atılma gücü olanlara saygılar sunarak söze başlayalım.
Satanların, satılanların, fırıldakların, sol gösterip sağ vuranların, salya-sümük olanların tozu dumana katmasından sonra ortalık berraklaşırken açıkça görünen şu: Geçinmek aşkı ile yapılan politika insanı ne kadar küçültürse, sanat aşkı ile yapılan politika o denli yüceltiyor.
Hesap şöyle: Binlerce kişi küçülürken, düzünelerce kişi yüceliyor.
Küçülenleri bir bir sayalım mı?
İyisi mi siz içinizden sayın benim başım sıkıntıya düşmesin arkadaşlar.
Küçülenlerin hepsini herkes tanıyor. Çünkü bunların hepsi halkın gözünden kaybolmamak için, bir birini eziyor.
Yücelenler ise sessizlik içinde. Tanınmaları hele de onurlandırılmaları rastlantılara kalmış…
Yaygaracı politika cüceleri, binlerce yıldır halkın gözüne perde çekmek sahtekarlığını sürdürüp gidiyorlar.
Çinli Wang An Shih, Sung Hanedanı başvezirlerinden biriydi. (Bir Çinli seçmem tesadüf değildir efendim) Halka çalışma alanı yaratan projelere de bayılırdı. Ama ne yazık ki onun da başını, kafasız ukalalar sarar dururdu.
Bunlardan biri şöyle bir proje önerdi: “Liangshanpo gölünü kurutursan, sekizyüz “Li” kare verimli toprak elde edersin.”
Başvezir’in: “Ya gölün suyunu ne yapacaksınız?” diye sorması üzerine, onun da yolunu buldu:
“Aynı büyüklükte bir çukur açtırıp oraya akıtacaksın.” (Kanal İstanbul sevdalılarının kulakları çınlasın)
Şaşılacak şeydir veya değildir. Aynı masal İtalya’da Rönesans çağında anlatılırdı.
Bir maliye bakanının, ülkesinin parası konusunda korkusuzca yapacağı bir açıklama, politikadaki içtenliğin tarihe geçecek bir örneği olabilir.
Vaktiyle bir uluslar arası para konferansı toplanmış, günlerce çalışmıştı. Zamanın Fransız maliye bakanı Pinay, çok yorgun düşmüştü. Bir dosto kendisine sormuştu: “Çok yorgun görünüyorsunuz! Yoksa yastığınız mı çok yumuşak?”
“Hayır, hayır! Bir maliye bakanını yastığın yümüşaklığı etkilemez… Fransız Frank’ı yumuşakta ondan uyuyamıyorum.” Bu sıkıntıdan onları Eura kurtardı diyelim ve biz işimize bakalım.
Mrs. Claire Booth-Luce, komedi yazarı (çok şey çalmışımdır kendilerinden efendim) o yüzden de birkaç yıl ABD Roma Büyükelçisi, Papa onikinci Pius tarafından kabul edilmişti. Sayın büyüelçi hanım, o derece abartmalı dinsel görüşler belirtti ki, Papa şu sözleri söylemek zorunda kaldı:
“İyi Mrs. Luce teşekkürler, ama unutmayın ki bin de Katoliğim.”
Aynı anekdot, Adenauer için de anlatılır.
Adenauer’in demokratlığı biraz “ekleme” durumuyor muydu? Adenauer bir gün torununa, büyüyünce ne olmak istediğini soruyor ve “Başbakan” cevabını alıyor. Sonra da reddediyor:
“Ne yazık ki olmaz! Çükü anayasaya göre bir kişi başbakan olabilir. O da benim.”
Amerikalı zenci hizmetçi kız arkadaşlarına, çalıştığı evin ne kadar kibar olduğunu böbürlenerek anlatıyordu: “Efendim dün gece bir parti verdiler, ki Ted Kennedy, Rockefeller, Kissinger. “Arkadaşları bu kibar kişilerin nelerden söz ettiğin sorunca da gururla cevapladı: “Bizden”
Noktayı koyucam da koyamıyorum aklıma gelmişken şunu da aktarayım.
Hiçbir rezillik politikacıyı “dimdik ayakta” olduğu görüntüsünden ayıramaz.
Halkın, partisinin, hükümetin başına ne denli bir talihsiz felaket gelse de politikacı cilalı görünümünü terk etmez.
Büyük otelde gece yangın başladı. Alarm verildi. Bina kordon altına alındı. Herkes dışarı fırladı. Son çıkan elinde gümüş saplı bastonu ile yavaş adımlarla yürüdü. Kendini korku ve heyecanla bekleyen arkadaşlarına yanaştı. Sordu: “Telaşınız niyeydi ödünüz koptu değil mi? Oysa ben alarmı duyunca, yataktan yavaşça katlım, giyindim kravat seçtim. Eğri bağlayınca çözüp bir daha bağladım ve geldim.” Etrafını da küçümseyerek süzdü. Ötekilerden biri sordu:
“Pekiyi pantolonunuzu niçin giymediniz?!”
Efendim iyi hafta sonları diliyorum… Bayram’da görüşmek dileği ile.