POLİTİKA VE TEKNOLOJİ
İletişim konusunda teknoloji, politikacıların da işini kolaylaştırıyor. Özellikle seçim
zamanlarında adayların ulaşamadıkları delege ve seçmenlere cep telefonlarından ve çok
gelişmiş programlardan mesaj göndererek en azından, “Filan aday beni aramadı”
dedirtmemek için bir boşluğu dolduruyorlar.
Malum bugünlerde bütün partilerin adayları bir yarışa girdiler. Önce parti içinde
adaylar kendi yerlerini sağlamlaştırmak ve esas seçim listesine girmek için sabahlara kadar
delegelere ve parti üyelerine mesaj gönderiyorlar.
Özellikle son bir haftadan beri cep telefonları durmuyor insanların. Habire mesajlar
geliyor telefonlara. Adam uykuya mı daldı, vakit geç mi oldu, yemek saati mi, toplantıda
mısınız, yemek mi pişiriyorsunuz, derste misiniz, ve bir de affedersiniz tuvalette misiniz?
İşte o mesajlar dur durak bilmeden telefonunuza geliyor.
Elbette bu da geçecek. Daha sonra da büyük yarış başlayacak. O büyük yarışın
mesajları hiç durmayacak bana göre. Bu kez partiler arası da mesajlar gelecek. Hani “Çarşaf
liste” dedikleri liste var ya... O bağlamda eş dost, böyle günde hep tanıdıklarını ve akraba
adaylarını desteklemek isterler. Adaylar da öyle.
“Bak yeğen, sen parti rengine filan bakma, sen bana ver, ötekileri de zayıf adaylara
serp oylarını” diyecek bütün partilerin adayları.
Bu tür parti cambazlıklarını çok iyi bilen eski ve kaşarlanmış politikacılar bunu çok
yapmışlardır. Ne olursa olsun, mutlaka liste başı çıkmak isterler hem ön seçimden, hem de
büyük seçimden.
Çok ünlü bir siyaset adamı geldi aklıma. İsmi gerekmez. Ama şöyle derdi rahmetlik
genel seçimlerdeki ayak oyunları ve dağıtılan oy pusulaları için.
“Bak gardaccığım, sağ cebimdeki listeyi dağıtırsam filan aday seçimi kaybedecek,
sol cebimdeki listeyi dağıtırsam, o kazanacak bir başkası kaybedecek.”
Gerçekten de o liste dağıtma meselesi her zaman seçimlerin kaderini belirlemiştir.
Fakat şimdiki teknolojiye göre liste dağıtmaya gerek var mı? Bazılarına göre yoktur da
teknolojinin nimetlerinden yararlanarak yine de kendilerine yeni bir siyasi rant elde ediyorlar.
Cep telefonlarının ve bilgisayardır, internettir, facebook’tur gibi olanaklar olmadığı
zamanlarda siyasetçilerin canı çıkardı köy köy dolaşmaktan. Eskiden adaylar listeyi önlerine
alırlar ve kendi köy gezi programlarını çizerlerdi.
“Bu akşam sıradan şu şu şu köyleri gezeceğiz. O köylerdeki bütün partilileri ve
bütün halkı kahvehanelerde ziyaret edecek ve politikamızı anlatacağız” derlerdi.
İşte öyle yaptıkları için insanların siyaset anlayışı daha bir revaçta idi. Hani insanlar
yüz yüze görüşerek birbirini daha iyi anlar ve meramını daha iyi anlatırlar, denir ya... O
bağlamda özellikle eski insanlar, adayların ayaklarına gelmesini bir onur meselesi sayarlar ve
köylerine, ayaklarına kadar gelmelerini beklerler.
Siyasetle ilgili öyle anekdotlar çıkar ortaya ki, insanı gülmekten kırar geçirir.
O anekdotlar zaman sonra yayınlanınca ne kadar güzel fıkralar çıkar kendiliğinden.
Bu seçim süreçlerinde her zaman “al gülüm, ver gülüm” oyunları oynanır. “Sen
benim adayıma ver, ben de senin adaylına vereyim” diye bazı küçük anlaşmalar yapılır
adaylar arasında. Şayet o anlaşmayı yapanlardan birisi kalleş çıkarsa, anlaşma yaptığı adaya
kendi bölgesinden oy verdirmez ama kendisi ondan alır.
Halk aptal mı?
2
Halk, siyasilerden daha açıkgöz ve cingöz oldu. Hem halkın da gözü açıldı kime oy
vereceği veya vermeyeceği konusunda.
Bence halk da, parti delegeleri de, şaibeli insanı meclise göndermeyecek. Ve
göndermez de?
Bazı acayiplikleri de kabul etmez seçmenler.
Hatırlıyorum... İrsen Küçük başbakan olduğu dönemlerde seçim zamanı saçlarını
siyaha boyamış ve halkın ağzında bir sakız gibi çiğnenmişti. Yani halkın kabul edemediği bir
durumdu şu saç boyama meselesi.
Hani Mevlâna’nın söylediği gibi, “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”
sözleri var ya...
İşte o bağlamda seçmen hem dürüstlüğe, her gerçekçiliğe, hem de karizmaya
bakıyor artık.
Yani teknoloji ile gelişen bir seçim süreci yaşıyoruz ve yaşayacağız da, gibime geliyor
anlayacağınız...