QUADRİGA ATLARI
Sevgili dostlar, başkasına ait olana göz dikmekte sınır tanımayanların bir tarihi eser kaçırma hikayesi de İstanbul’dan Hipodrom’dan.
M.Ö. 4. Yüzyıla uzanan bir güzel sanat eseri ve ona yönelik yağmacılığın açgözlülüğün nerelere kadar uzandığını anlatan serüveni.
Buyurun hep birlikte okuyalım;
Quadriga, dört at tarafından çekilen eski Roma savaş – yarış arabası.. Fiziki boyutunun yanı sıra üzerine yüklenen öylesine manevi boyutu var ki bir şeref ve prestij simgesi… Kazanmışsa eğer, o büyük muharebenin sonunda savaşı yöneten muzaffer komutan Roma Senatosunca düzenlenen geçit törenine dört adet beyaz atın çektiği quadriga ile katılırdı. Roma tarihinde bu şekilde yer almak için her komutanın hayalini süsleyen böyle bir sembolü, büyük mimarların ve heykeltıraşların görmezden gelmesi düşünülemezdi elbet.
Nitekim M.Ö. 4. Yüzyılda yaşayan büyük ihtimalle zamanın ünlü heykeltıraşı Lisippos’da görmezden gelmedi ve halen bütün tarihin en ünlü dört quadriga atının heykelini yaptı. Eseri İstanbul Hipodrom’da dört sütun üzerine yerleştirildi.
Neredeyse 1600 yıl boyunca bulunduğu yerde bir estetik harikası olarak yer alan heykel 1204 yılında 4. Haçlı Seferi bahanesiyle yola çıkanların İstanbul’u yağma etmesiyle yerinden alınarak Venedik’e götürüldü.
Heykeller ait olduğu yerin dışında Venedik, Roma , Padua arasında gitti geldi adeta elden ele dolaştı dense yeridir. Bunlardan en ilginci ise Venedik’in Avusturya’ya geçmesiyle 1797 yılında Fransa İmparatoru Napoleon Bonaparte ( 1769 -1821 ) tarafından Paris’e götürülerek kendi yaptırdığı Carrousel Zafer Takı’nın üzerinde teşhir edilmesiydi.
Napoleon Bonaparte’ın Waterloo savaşındaki yenilgisinin ardından 1815 Viyana Anlaşması sonucunda heykeller, kaçıranların kendilerince uygun yer olarak gördükleri Venedik San Marco Kilise’sine gönderilmiştir.
Bugün kilise kapısının üzerinde sergilenen heykeller orijinal olmayıp eserlerin kopyası ve eserlerin aslı kilisenin içinde koruma altında tutulmaktadır.
Bu kısa tarihçeden sonra günümüze dönecek olursak, hangi medeniyete, hangi çağa ait olursa olsun tarihi eserlerin ait olduğu yerde bulunması ve orada sergilenmesi o eserin şanına layık olan tek seçenektir. Başka bir yerde sergilenmesi üzerindeki etiketi ve orijinalliği değiştirmeyecektir.
Değerli okurlar, bu tür eserlerin bulunduğu yerden alınıp başka bir yere götürmek işindeki ustalığın ne olduğunu o sergiyi gezenlerin bilmemesi mümkün mü?..
Ya da soruyu başka bir açıdan soralım;
Şöyle ki, sergileyenler bu tarihi eserleri oraya nasıl taşıdıklarını anlatmasalar da bu işin dayanılmaz hafifliğine nasıl katlanmaktadırlar?. Sorgulamanın anlamsızlığını kendileri de biliyorlar…
Kaçırılıp götürülen ne varsa ait olduğu yerin dışında ülke ülke gezmekte fakat yalnızca Türkiye’ye yolu düşmemektedir…
Esen kalın.