CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

RAHMETLİ BABAM GENÇLERE ŞÖYLE BİR HİKAYE ANLATIRDI.

Bir zamanlar bir köyde   "Deli Hüseyin" adında  tez canlı , sabırsız  bir delikanlı varmış.  Delikanlı evlenirken  köyün yaşlıları, bilge adamları bir araya gelip yığışmışlar , konuşmuşlar  ona  Kur’an’ dan yaşama ilmi hususunda   vaaz ve nasihatlerde bulunmuşlar.

Bu vaaz ve nasihatler   Hüseyin’in pek hoşuna gitmiş. Onlara ;

Ey ilim ve sohbet ehli bilge  insanlar , siz bu tatlı vaaz ve nasihatları  nereden öğrendiniz"  diye sormuş. Onlar da ;

Ey  evlat , ilim tahsil etmek sabır  ile öğrenilir. Sabır ise  düzenli ve sürekli çalışılarak  kazanılır "  demişler. 

Düğün sabahı kalkıp  hanımına ;  Hüseyin hemen kararını vermiş ; 

Hanım, kararımı verdim. Gidip ilim tahsil edeyim, alim olayım. Bekle beni, döneceğim “ diyerek  gurbet yollarına düşmüş . 

Bir ilim kapısı bulmuş. Alimlerden, bilge kişilerden  dersler almış. Sabırla okumuş , notlar almış...

Hikaye bu ya aradan  tam yirmibir  sene geçmiş. Yirmibir sene sonra  hocasından izin istemiş.  Hocası destur verip ; 

Var git Hüseyin , artık oldun. Yolun  ve bahtın  açık olsun"  demiş. 

Hüseyin de ,  kendi kendine ;  "Artık ben artık alim oldum" diye sevinmiş. Evine dönmek üzere yola düşmüş.  

Gide gide  şehirler , köyler geçmiş. Yaz olmuş kış olmuş. Bir köyde mola verip  misafir olmuş.  Ev sahibi de bilgili ,  hoş sohbet  güngörmüş yaşlı bir adammış. Hemen  misafire sofra kurdurmuş, yatak sermiş. Aradan üç gün geçmiş.  Üçüncü günün sonunda yaşlı adam  Hüseyin’e ; 

Ey misafir , misafirliğin hakkı üç gündür. Bugün  üçüncü gün. Şimdi söyle, kimsin ? Nereden gelir, nereye gidersin ?  demiş. Hüseyin;

Adım Hüseyin. Yirmibir sene önce köyümden kalkıp gurbete ilim tahsil etmeye gittim. Sonunda alim oldum, deyip  ilim yolculuğunun  hikayesini nakletmiş. Ev sahibi Hüseyin’e ;  

Demek  evinden onca senedir  ayrısın. Bu sürede ilim tahsil yaptım, okudum diyorsun.  Peki sana bir soru sorsam bilir misin , demiş.

Hüseyin  kendinden emin hemen  ;

"Sor ey  ev sahibi . Ne istersen sor  " demiş. Ev sahibi  yaşlı adam  sormuş;   

"İlmin sırrı nedir?" Hüseyin;

"Besmeledir" demiş. Yaşlı adam başını sağa sola sallamış; "Bilemedin" demiş . Hüseyin; "Fatihadır" demiş. Yaşlı adam" “Değil" demiş. Hüseyin; "Nasara yensurudur" demiş. Yaşlı ev sahibi ;  "O da değil aziz misafirim " demiş.  

En sonunda  Hüseyin mahcup ; 

"Peki sen söyle ey bilgili adam. İlmin sırrı nedir?" Yaşlı  ev sahibi ; 

" Altı ay benim hizmetimde bulunur, para almadan  tarlamı eker ,  ekinimi biçer, sair  işleri  işlerimi  görürsen o zaman söylerim." demiş .

Hüseyin  altı  ay boyunca   yaşlı adama hizmet etmiş. Tarlasını sürmüş , ekmiş, biçmiş. Altı ay sonra    yaşlı  adama varıp sormuş; 

  “Ey ev sahibi    altı  ay doldu . Lütfen  şimdi söyle,  ilmin sırrı nedir?" 

Ev sahibi yaşlı adam;         "İlmin sırrı sabırdır ey oğul . İlim sabır ve azim ile öğrenilir" demiş. Hüseyin sinirlenmiş; 

" Yahu  beni  altı  ay bu çift söz  için mi çalıştırdın?   İstersen sana sabır hakkında yüzlerce saat  ders  verebilirim. " demiş.  Adam ; 

"Kızma evlat. Sabrı bilmek ayrı şey , sabretmek ise ayrı şeydir. Sen yirmibir senede sabır nedir onu öğrendin.  Bu altı ayda ise  sabretmeyi öğrendin. Şimdi var  git  evine . Yolun açık olsun. Ancak aklından şunu hiç  çıkarma. Aceleci olma. Düşün, sabret ondan sonra karar ver." demiş. 

Hüseyin  gide gide günler sonra  bir akşam üzeri köyüne ulaşmış.  Hazreti  peygamberin sözünü hatırlamış. Peygamber;  

Seferden  evinize döndüğünüzde   evinize  hemen   gece vakti  girmeyin, sabahı bekleyiniz." demişti.   

Hüseyin , evine yakın bir yerde   soluklanmak üzere  bir duvarın dibine çökmüş.  Sabahı beklerken bir de  bakmış ki, bir delikanlı kendi evine giriyor. İçine bir şüphe  düşmüş ;  

"Acaba  hanımım beni beklemeyip   bununla  mı evlendi? Yoksa hovarda mi tuttu ? Gidip  hanımı da , oğlanı  da vurayım." diye düşünmüş. 

Evine yaklaşıp pencereden içeri  bakmış ki, delikanlı yere uzanmış, başını hanımının dizine koymuş . Hanımı da delikanlının saçlarını okşuyor ..   

Kan beynine sıçramış. Elini belindeki  bıçağa atmış ki vurup namusunu temizleye, yaşlı adamın  sözü  gelmiş aklına ; 

 "Acele karar verme oğul, sabırlı ol !" 

Kendi kendine; " vardır bunda da   bir hikmet . Acele etme Hüseyin" demiş.

Kendi kendine;                 "Sabah ola hayrola" deyip köy evine misafir olmuş.

Sabah  kalkıp camiye gitmiş  . Bir de bakmış  ki caminicaminiı akşam evinde gördüğü o delikanlı...

 "Ya sabır" çekip namazını kılmış. Namazdan sonra doğruca köyün çay ocağına gitmiş.  Aradan  yirmibir sene geçmiş  ama kimse Hüseyin'i tanımamış. Hüseyin oradaki  yaşlılardan   birine sormuş ; 

Bu köyde Deli Hüseyin diye biri vardı tanır mısınız?"  Yaşlı adamlar ; 

"Tanımaz mıyız ? Bundan seneler önce   ilim tahsil edeceğim diye genç hanımını da arkada bırakıp  yollara düştü...  Bir oğlu oldu.   Kadıncağız tek başına çalıştı çabaladı okuttu. Camiye imam etti " demişler.

Böylece Hüseyin ilmin  sırrının  sabır  olduğunu yaşayarak  öğrenmiş...

<