CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

RECEP...

Şaban’ ı, Ramazan’ ı  tanımam  ama Recep'i tanıyorum.

Recep bizim apartmanı haftada bir silip süpürmeye , bir düzene koymaya gelen kırk kırkbeş yaşlarında zayıf bir adamdır.   

Recep her şeyi  düzene koyar, temizler. Merdivenler ışıl ışıldır, tatlı serin  deterjan kokar.  Apartmanın önü hortumla yıkanmıştır. Ortada tek bir çöp göremezsiniz. Af buyurun avluya gelip temiz toprağa defi hacetlerini  yapan sahipli köpeklerin kabahatlerini  asla göremezsiniz.

Recep,  her daim abdestli gezen inançlı, çalışkan bir adamdır.  Terbiyeli, temiz bir  insandır. Asla kaşını kaldırıp karşı pencerelerde cam silen kadına kıza bakmaz. O işine bakar. Selam verince selam alır. Hatırlı insandır. 

Geçen güne kadar daire başına  kırk lira aylık alıyordu, apartman yönetiminden biri “bu az” deyince aylık  aidatı yüz liraya çıkardık. 

Bu sabah apartman merdivenlerinden keyifle indim. Recep, paspaslarla bezlerle deterjanlarla merdivenleri  yıkamıştı. Bahçeye inince su  saatlerinin bulunduğu dolabı temizlerken gördüm..

Siyah ince boğazlı kazağının kollarını sıvazlamış elinde bez,  temizlik  yapıyordu. 

Selam verdim. Selamımı aldı. Hatırını sordum. Hüzünlüydü. Laf olsun diye; 

-Hava da soğuk,  dedim. Hava hakikaten soğuktu. Bir çala Bay Kemal sıklette bir adamdı. Saçları kısa ve siyahtı. Gözleri hep hüzünlüydü;

- Depremdekiler ne yapıyor acaba  bu soğukta, dedi .

Soğukta sanki  terlemiş gibiydi. 

-Vallah emekli olsaydım, bölgeye gider , ben de  bir taşı kaldırırdım, dedi.

Su dolabına dirseğini, çenesini eline yaslayıp bir miktar daha düşündü ve

-İki göz bir evde oturuyorum. Bazen düşünüyorum; evime bir depremzedeyi misafir etsem, dedi.

Fakir ama gönlü  zengin  bu adama veda ettim. Kadıköy ‘e gitmek üzere otobüs durağına  gittim. 

Durakta bir genç kız ile  iki elinde davul gibi şişkin poşet taşıyan bir adam vardı.

Otobüse binerken gözüm poşetlere ilişti . Adam bir poşette battaniye, diğerinde ise bereler taşıyordu. 

-Depremzedelere yardım , dedim. İnsana kırk elli yaş aralığında tezgâhtar esnafından olduğunu düşündüren adam , evet anlamında başını salladı. 

Kadıköy’de  inince bir poşeti bana vermesini rica ettim. Adam kabul etti. Birkaç yüz metre yürüdükten sonra battaniye poşetini teslim ettim. O bir yana ben bir yana yürüdüm. 

Doğu tarafından olduğu apaçık olan adam  peygamberden  misaller veriyordu. Depremlerin bize birer ibret vesikası olduğundan söz etti. 

Moda’ da ise  bir arkadaş  cafede bekliyordu.

 Tespihçi  ile vedalaşıp iyi dileklerle aşağıya doğru  gitti. Ben de  Boğa heykelini arkama alarak Modaya doğru yürüdüm. 

Hava soğuk insanlar düşünceli ve  kederliydiler. Gurup halinde  depremzedelere yardım toplayan siyah balıkçı kazaklar giyip kollarını yardım için sıvamış  insanlar gördüm.

 Sanki hemen kalkmak üzere motorunu çalıştıran bir kamyona mal yetiştirmeye çalışıyorlardı. 

Birden gözüm karardı. Başka bir alemdeydim. İnce siyah balıkçı kazağının kollarını sıyırıp kamyona  giyecek balyaları yükleyen “Recep”lerdi  bunlar.  Üşümüyorlardı. Soğuktan terliyorlardı. 

Hava soğuktu. Yıl ikibinyirmıüç’ün şubatın altıncı günüydü. Akşam sarkıyordu sokaklara.   İnsanlar sessiz, vakur ; sokaklar sakindi...

<