SAATE BAKMADAN YAŞAMAK..
GÜN GÖRMÜŞ insanların haklı bir sözü vardır:
“Zaman sana uymuyorsa, sen zamana uy..” Akan zamanı değiştirmek mümkün olmadığına göre, insan kendini şekillendirmelidir. Zamana ayak uydurmalıdır.
Aklımızın ucundan hiç geçmeyeceğimiz bir haber, birden dünyayı sardı. Norveç ülkesi, saat sistemini değiştirecekmiş.. Saatte bakmadan yaşama devam edilecekmiş. Haberin içeriğinde detay verilmese de asırlardan beri kullanılan saatte ihtiyaç duyulmayacağını anlaşılıyor. Buna şaşırdım desem inandırıcı olmaz. Çünkü iki yıl önceki bir yazımda ilk defa “saat” konusuna dair ilk fikri ben ortaya atmıştım. O yazımda:
“DUVAR SAATİNE BAKINIZ..” demiştim. Her anınız yelkovanla kolkola takılmış dönüyor, gidiyor. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu vardır. Yaşam saatinizin “tik-takları” sizin varlığınızın anonim sesidir. Şimdi, işin özüne girelim. Dünya bilim kurallarının açıklamalarına göre, ömür ortalaması baz alınmış ve bir insanın bir günde 60 bin düşünce ürettiği belirlenmiş.. Bu düşüncelerin önemli bir bölümü, olumlu ve üretken işlere dönükmüş.. Kalan bölümünde olumsuzluk, korku, öfke, kötümserlik ve endişe mevcutmuş.. bilginlerin varsayımları böyle bir çerçeve oluşturuyor.
Şunu bilmeliyiz ki, hayata dair şeyler arzuyla, sevgiyle başlar, nefretle ölür. Yaşamda bize ters gelen şeyler hakkında sızlanıp yakınarak bunu talihsizliğimize bağlarız. Hayatın “talih” dağıtmak gibi bir görevi yoktur.
Burada bahsettiğimiz şey, aklınızı doğru düşünmeye alıştırmanızdır.
Akla uygun sözlerden en önemlisi şöyledir:
“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyorlar..”
Hayatın gerçek yüzünü görmenin sessiz bir itirafı vardır. Yaşam size dayanılmayacak kadar bunalımlı ve zor görünüyorsa, bildiğini bilenin arkasından gidiniz. Geçirdiğiniz zamanı ölçünüz. Kazançlarınız ve kayıplarınız nelerdir? Önce bunları birbir sıralayınız. Sonra tahlil ediniz. İnce eleyip, sık dokuma becerisine sahip değilseniz, hemen duvardaki saatinizin saniye ölçeğini izlemeye koyulunuz. Aklınızın açık gediklerinden içeriye sızan şeylerin “geçen zaman” olacağını göreceksiniz.
O halde, zamanı saatlerle dilimlere ayırmanın alışkanlığına kapılıp “uyur-gezer” gibi yaşamanın anlamı ne? Saat dediğimiz nesne, anında gelen depremleri, anında haber verebiliyor mu? Dönülmez zamanın çok uzağındayız.
Evrendeki buluşlara göre bir zaman ölçeğinin yaşandığı çağdayız. Bu dünyanın saatleri “vakit uyarısını” kimlere yapıyor? Artık, akıllı telefonlar herkesin kulağında, zaman buralarda yaşanıyor.
Norveç hükümeti, saatlere veda etmeye duvarlardan başladığına göre, bu konudaki gerekçeli bilgiler yayılmadan önce biz, ünlü şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın “zaman” kavramına dair bestelenen şarkısına bir ucundan dokunalım:
“Dönülmez akşamın ufkundayız…”
Şöyle diyelim: Boş şeylerle zamanı geçirenler bir düşünsünler bakalım.. İşsize güçsüze saat ne gerek? Üretmeyene saat ne gerek? Uzayın zaman ölçeğine aklını bağlamayana saat ne gerek?
BİR VASİYETNAME..
Adamın biri çok yaşlandığını düşünerek vasiyetnamesine “öldüğüm zaman..” diye yazarken birden daha 100 yaşını aşmadığını düşünmüş, hemen o sözcükleri silerek şunu ilave etmiş:
“Şayet günün birinde ölürsem..”
İTALYAN SÖZÜ: “Zaman sessiz bir testeredir.