M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

SABAHIN SAHİBİ VAR! (3)

Dışı harabe içi hazine dervişlerin yollara revan olup hikmet aradıkları eski zamanlar. 

Yana yakıla derdini açmış köylü, bu gariban dervişe;

“Ne yaptıysak olmuyor. Aç doyurduk olmadı, garip sevindirdik olmadı, yetim başı okşadık olmadı. Bırak yağmuru gökte tek bulut yok, derelerde su kalmadı, toprak kupkuru, hayvanlarımız susuzluktan helak oldu. Ne yapmalıyız bilmiyoruz ama ne olur bir de siz açın ellerinizi yağmurun Rabbine ki, bize merhamet etsin”

Derviş olan biteni dinledikten sonra tek kelime etmeden köy meydanına doğru yürümüş ve cebindeki şekerlerden birer ikişer etrafına üşüşen çocuklara vermiş. Köylünün şaşkın ama meraklı bakışları altında çocukların hepsiyle teker teker sohbet etmeye başlamış. 

O esnada gözü küçük bir çocuğa takılmış. Ayağındaki ayakkabılar yırtık, dışarı fırlayan ayak parmakları kan revan içinde. Çocuğu yanına çağırarak kucağına almış. Avucuna sıkıştırdığı iki akide şekeri ile sormuş;

“Senin ayakkabın yok mu evladım?”

“Var efendim, babam bana geçen bayramda aldı ama giymeye kıyamıyorum. Her gece de Allah’a dua ediyorum; “Allah’ım! Ne olur yağmur yağmasın ve ayakkabılarım eskimesin.  Babam fakir bana bir daha ayakkabı alamaz.” diye.

Gariban derviş gülümsemiş ve çocuğun güneşten katmer katmer olmuş yanaklarına küçük bir buse kondurup köylüye seslenmiş;

“Buraya gelin, işte derdinizin dermanı bu çocuk!”

Çocuk kısa süre içinde iki çift yeni ayakkabı ile memnun edilmiş. Bulutların Rabbi çocuğun yüreğindeki gülümsemeyi görmüş ve haydi demiş yağmura şenlendirin köylünün de yüreğini.

Yanisi “bir dervişin gözüyle bakmayı unuttuk” dünyaya. 

Hoş, susmayı, dinlemeyi, söylemeyi, muhabbeti, nezâketi, dinini, geleneğini, haddini bilen o dervişler de yok artık. Binip gittiler atlarına. 

Binip gittiler çünkü, bir maç çıkışında elindeki bıçak ile rakip taraftarı doğramak için koşturan fanatikler gibiyiz çoğumuz. Sığ düşünceler, ucuz sloganlar, ezber cümlelerden yaptığımız bıçaklarla bizim gibi düşünmeyenleri, düşman bellediklerimizi, menfaatlerimizle çakışan “öteki”leri  habire doğruyoruz. Doğradığımız sadece muhatabımız olmuyor üstelik. Onların yarınlarını, umutlarını, dualarını, duygularını, huzura dair kalan iki yudumluk nefeslerini de yok ediyoruz.

Bulmak için aramak lazım diyordu ya arifler, aramak için de kaybettiğini bilmek sanırım. 

Ruhuna üflenen nefesi kendi içinde kaybettiğini bilmeyene ne anlatılır bilmem ama mazlumların umudu olan “sabahın sahibi”nin mazluma da sonuna kadar sahiplik yapacağını iyi bilirim. 

Ezcümle gelip geçtiğimiz şu dünyada kötüye kötü diyecek kadar cesaretimiz yok belki ama hiç olmazsa yanlışa doğru demeyecek kadar kendimize saygımız olsun! Ama bunu yaparken de cimri bir tüccar gibi fayda zarar hesabı ile değil; “sabahın sahibi”nin adaletine teslim olmuş bir şekilde, faydadan feragat ederek zararı göze alarak kötünün kötülüğünü, çirkinin çirkinliğini, yanlışın yanlışlığını ifade edebilmek şartıyla.

“Sabahın sahibi” bizi “amasız” adaletten ayırmasın!

Bu vesile ile 11 aylık dünya telaşına verilen bir ara olarak okuduğum ve bu okumaya istinaden içsel yolculukla yavaşlayıp daha çok içime döndüğüm; paylaşılacak bir şeyim yoksa gülümsememi, selamımı, gözyaşımı ve belki de en çok duamı paylaştığım; 

Aklımı tamire, nefsimi mahkumiyete, gönlümü ibrete ve sahipliğimi şahitliğe döndürmeye çalıştığım; 

Taklitten tahkike geçişin gerçekleştiği, Rahman'ın bir öksüz ve yetimin tertemiz vicdanından dünya ehline SON kez haykırmak adına insanlığa bir uyarıcı olarak gönderdiği Kur'an ayının; 

Başta dostlarım, okuyucu ve takipçilerim olmak üzere tüm insanlık alemine huzur, barış, kardeşlik, mutluluk ve refaha vesile olmasını, feraset ve basiretimizin açılarak marifet ruhuyla bezenmemize vesile olmasını diler; 

Bu manevi iklimin feyzinden hepimizin kana kana faydalanarak gönül heybelerimizi doldurmamız, sınırsız isteyen nefsin insanlıktan çıkarıcı isteklerine boyun eğmeyecek bir irade gücüne sahip olmamızın alkışlandığı Ramazan Bayramı’na ulaşabilmemiz duasıyla Ramazan-i Şerif'inizi tebrik ederim! 

Müebbet muhabbetle!

(Bitti)

<