M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

SAĞIRA SÖZÜNÜ KÖRE YÜZÜNÜ SÜSLEME YORULURSUN! (3)

Peki başarabilir miyiz?

Medeniyet dediğimiz kavram merkezine insan ve kâinatı alan kozmoloji düşüncesine dayanır. Bu kozmolojik tasavvurun merkezine kendi kültürünüzü, inancınızı, değerlerinizi ve sizi siz yapan manevi dinamiklerinizi entegre edemezseniz seküler bir uygarlık anlayışına sahip olur; paylaşım, kardeşlik, birlik ruhunu yitirir ve anmış olduğum modernite hapishanesinin tutsağı olursunuz; bu sayede de gözünüz kendinizden başka hiçbir şeyi görmez.

Toplumun büyük kesimi tarafından eş anlamlı olduğuna inanılan ama içerdiği anlam itibariyle birbirinden farklı olan medeniyet ve uygarlık kavramları burda devreye girer; zira medeniyet dikey eksende bir inşa iken uygarlık yatay eksende maddesel inşayı işaret eder. Dünya tarihine bakıldığında tüm medeniyet ve uygarlıkların bu iki eksende yaşam sürdükleri görülecektir.

Ancak dikey tasavvurun yani medeniyet inşasının en tehlikeli tarafı -tarihte de sıkça görüldüğü üzere- dinsel terminolojiyi kullanarak Allah’ın temsilciliğine soyunan ve onun insanlığa gönderdiği vahyi kendi tekeline alan kabile mantığıyla hareket eden sultanlıklara dönüşme riskidir. 

Zira kutsallık kavramı ile putperestlik kavramı arasındaki ayrım o kadar ince bir çizgide seyreder ki, bu ölçünün ucu kaçtığında adalet, iyilik, paylaşım, doğruluk, merhamet için gelmiş vahyin soluğu Allah’ın gölgesi sıfatıyla dolaşan zorbaların menfaatleri için bir araç haline gelir. 

Yatay tasavvur dediğimiz uygarlıkta ise Allah kavramı ya dışlanmış ve dünya düşüncesi hâkim olmuş; ya da paranteze alınarak soyut bir kavram olarak insanlara sunulmuştur. Yani realitede bir izdüşüm göremezsiniz. Bu tasavvur maddi anlamda ilerlemenin sembolü haline geleceği için insan denen varlık bu sayede fıtratından uzaklaşır ve ruhunu yitirir. 

İnsanı her şeyin merkezine alan ve ilahlaştıran paganizm; işte bu tasavvurun çocuğudur, deizm denen saçmalık bu algının baharı, ateizm yaz mevsimi, hiçcilik olarak anlatılan nihilizm ise bu algının sonbaharıdır. Zira insan denen kavram artık fıtri ve ulvi melekelerinden yeterince uzaklaşmış ve gönderiliş gayesini ziyadesiyle unutmuş durumdadır. 

Adım adım başarıyorlar

Gerçeklik kavramını sadece bu dünyaya indirgeyen pagan anlayış önce kültür emperyalizmi sayesinde asimile ederek toplumları kültürlerinden uzaklaştırır sonra elimine ederek kâinatta kutsallar da dahil ne varsa kendisi dışındaki tüm olguları kendi kontrolüne alarak sömürge olarak kullanır. 

İşte bu yüzden herşey yoğun bir sis maskesi arkasında saklanıyor ve bizler sadece izin verildiği kadarını görebiliyoruz. Bugünkü dünyaya taraftarlık gözlüğünü çıkararak baktığınızda ne demek istediğim gayet net anlaşılacaktır. 

Varlık içinde yokluk yaşıyoruz

Oysa ki kelimelerin gücünü kullanan ve bizim ait olduğumuz iddiası ile kıvrandığımız, ancak neredeyse son 400 yıldır bu ruhu yaşamak yerine dillendirdiğimiz vahiy medeniyeti hem yatay hem de dikey boyutta bir gelişmeyi içerir ki ecdadımızın bin yıl boyunca dünyaya hükmetmesinin altında yatan asıl sebep de budur. Çünkü hem yatay hem de dikey boyutta bir gelişme, dünyayla birlikte ahiret inancını da işler ve karşınıza teşekkürü kuldan beklemek yerine takdir görecekleri o muhteşem günün temsilcileri çıkar. 

Ama kabul edilmeli ki; ölülerle bir yere varılamaz. Evet, onlar kendi dönemleri için destanlar yazdılar ama bizim şu an yapmamız gereken onların külleri üzerine ağıtlar yakmak yerine, o külleri göğe savurup külün altındaki ateşi yeniden alevlendirmek olmalıdır.

Madem ki kurtuluşu geleceğin belirsizliğine ısmarlamak istemiyoruz

Tarihin bize yüklediği psikolojik ve düşünsel duygu durumlarını kabullenip devam ettiren fikir ve duygu kiracıları değil; yaşayan ve akleden, yürüyen ve farkındalık sahibi bireyler olarak yaşadığımız çağa olan borcumuzu ödemenin gayreti içinde sahip olmaya değil paylaşmaya gayret etmeliyiz

Yeter ki yüreğimizi göğe yakın tutalım ve ışığa yürüyebilelim, işte o zaman gölgemiz peşi sıra gelecektir. Çünkü ancak dağın tepesinden tüm manzaraya hâkim olabilir; dağın tepesine çıkarsanız görüşünüzü keskinleştirebilir, işte o zaman taraftarlık gömleğini çıkarıp atar ve hakkaniyet libasında huzurun eşsiz soluğunu tadarsınız.

Şimdi başınızı ellerinizin arasına alın ve 5 dakika hayatın pause tuşuna basın;

Karanlığa küfretmeye ve ışığa övgüler dizmeye devam mı edeceksiniz, yoksa yüreğinize ekilen vicdan çipi ile merhamete mi yürüyeceksiniz? Geçmişe özlemle ağıtlar mı yakacaksınız, yoksa adaleti bir medeniyet destanı gibi gerçek mi kılacaksınız? 

Unutmayın;

Sadece duygusal düzeyde müslümansanız övgüler idrak yetimliğinizi maskeleyemez. Sadece kimlik düzeyinde müslümansanız salih ameliniz sizden başkasına ulaşmaz. Ama bir medeniyet çağrısı düzeyinde müslümanlık iddiasında iseniz tüm evreni ışığa boğmak için mücadele etmek zorundasınız!

Umudu tükenmeyen ve hala yürüyebilenlere; her nefesi hayat olanlara selam olsun! 

(Bitti)

<