SAĞLIK EMEKÇİLERİMİZE MİNNETLE (3)
Doğruyu bilmediği için yanlışa gönül verenimize de, iyi niyetle yaptığı işi tam yapamayanımıza da, doğru yapacağım derken yanlış yapanımıza da, hâlâ hayal ettiğimiz kıvamı tutturamayan münevverimize de, oyunda oynaştaki talebemize de, dedesinin kabir taşını okuyamayan gencimize de, üslubu tutturamayan hatibimize de, irfandan habersiz âlimimize de, sesini bulamayan şairimize de, yolunu şaşıran dervişimize de, yoldan habersiz günahkârımıza da bu müsamaha ölçüsüyle yaklaşmak borcundayız.
Bütün bu saydıklarıma ve dahi kendimize bu insaf ölçüsüyle bakışımız bizi daha güzelden daha iyiden daha doğrudan mahrum etmeyecek, bilakis oralara bir adım daha yaklaştıracak.
Yanisi yanlışa kızgın oluşumuz yanlış yapana şefkatle yaklaşmamıza mani olmamalı. Çünkü yol haritası belli: günahkâra değil, günaha; hatalıya değil hataya düşmanlık!
Baktığımız yere göre değişen ve çokça tekrar eden hatamız, ne yapsak düzeltemediğimiz yanlışımız var kabul ama bu eleştirdiğiniz insanların hepsi evini, ocağını, eşini, çocuğunu, sevdiklerini bir tarafa bırakıp yüreklerini koydular bu taşın altına. Bunu yaparken de adım gibi eminim ki her birinin yüreği bir insan daha nasıl kurtarabilirim, nasıl daha faydalı olabilirim, bu belayı nasıl en kısa sürede atlatırız telaşı ile kaynıyor.
İnanıyorum ki her biri bu yolda çekilen bütün cefaları, dertleri, belaları Rab’lerinden gelmiş bir demet çiçek gibi koynunda saklayıp en ufak bir olumsuzluğun sıkıntısıyla kahroldular ve bu kahır onlara kim olduklarını; bu yangın yerinde ne aradıklarını kalplerini parçalarcasına ihtar etti; bu sayede de insan olmanın, bilmenin, tanımanın kapısını aralayabilecek manevi nimetlere erdiler. İşte bu nimetin farkındalığıyla biraz zaman tanıyalım kendimize Sayın Valim, biraz insafla yaklaşalım eşya ve hadisata, yanlışı eleştirmek yerine doğruyu daha fazla yapalım ve ümitvâr olalım en çok da.
Ve dua yağmurlarımız ile ıslanan sevgili sağlık emekçilerimiz.
Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu, bugün hala aramızda var olan aksakallı dedelerimizin, nur yüzlü ninelerimizin, abdestsiz hamura dokunmayan analarımızın dualarıyla siz isimsiz kahramanların varlıkları avuçlarda semaya yükseliyor.
Tüm zerrelerimle iman ediyorum ki yaşadığımız şu süreçte attığınız her adım, aldığınız her nefes ibadet hükmünde. Çünkü kâinatın en muhteşem ayeti olan insana hizmet ediyor, “bir can kurtaran tüm alemleri kurtarmış gibidir” ilahi hükmünün hakkını eda ediyorsunuz!
Madem ki kurtuluşu geleceğin belirsizliğine ısmarlamak istemiyoruz;
Azına çoğuna bakmadan, ileri geri konuşana aldırmadan, iltifat edenin övgüsü ile kınayanın kınaması arasında nefsimizi tahrike yahut kalbimizi tahribe yol açacak bir fark görmeden, hesabî değil hasbî bir gönülle “çığırından çıkmış zamanları düzeltmek boynumuz borcudur” diyerek bir bir toprağa düşen mübarek başların, hakkı ve adaleti diriltmek için yaşayan yiğitlerin ölüme koştuğu; büyük hakikatler uğruna serden geçenlerin, yürek yükü iman olan şehitlerin vuruştuğu; duruşuyla asil, mücadelesiyle onurlu; vatan ve namus uğruna ölümü izzet, zalimlerle yaşamayı zillet sayanların yurdunda yaşadığımızı unutmadan; biraz nefes alarak, bir parça tebessümle kaynaşarak, bir tutam umutla yeniden doğarak, bir lahza sakinleşip birbirimizi anlayarak ve en önemlisi “biz” olduğumuzun farkına vararak varlığınıza her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Yaradan’ın hürmetine; diliyle değil haliyle sabrı ve hakkı tavsiye ederek, abde vefanın ahde vefaya denk düştüğünün idraki içinde diliniz, dininiz, ırkınız, renginiz, cinsiniz, yaşınız ne olursa olsun kendi adıma her birinizin ellerinden ve yüreklerinden öpüyorum.
Rabbim yâr ve yardımcınız olsun.
Müebbet Muhabbetle.
(Bitti)