DOĞAN ÖZKAN

DOĞAN ÖZKAN

Sana Omuz Olsun

Toplumsal sorunların çözümünde psikolojiden yararlanılabilinir.  Örneğin ülkede kadına şiddet sorununu çözmek içinde psikolojiden faydalanılabilinir…

Bu satırlar, Şükran Arkoç’ın kitabından…

Bir psikolog/öğretmen olan Şükran Arkoç,  travmatik toplumsal sorunların çözümümüm psikolojiden geçtiğini söylüyor..

Bir eğitmen/öğretmen olarak derin bir genç/ergen yetiştirme bilgisine sahip…

İnsanı tanımlarken biz kimiz diye soruyor:

Yanıt: Anne, baba, kardeş, abla, ağabey, dede, nine yani yakınınızda çevrenizde olan herkes…

Onlardan bir şey öğreniyoruz, sonra onları  eğitimimiz, çevre koşulları,  kentlerin yapısı içinde yoğurup süzgeçten geçiriyoruz.

Yani biz  bizi yetiştiren, büyüten, çevremizdeki olayların sentezlendiği bir bütünüz…

Yada bu olasılıkları en aza yaşayan kişiler…

Doğal olarak, onlarda bulundukları ortamlarda gördüklerinden, kendilerine verilenden çok şey  algılıyor…

Her ne kadar bilim adamları yalanlasa da kesin olan bir şey var; İnsanın diğer genlerinin arsında bir de “suç geni” var…

Bu suç geninin işlevsel boyutu hakkında kesin veri var mı bilmiyoruz…

Çünkü bu “gen”le ilgili derin bir bilgi gizliliği var…

Bu “suç gen”i eğitim, çevre koşulları sevgi gibi unsurlarla törpülenebiliyor, baskılanabiliyor…

Kimi zaman da frenlenemiyor..

İşte o nedenle hapisten çıkan biri izinli olduğu gün suç işleyebiliyor, hatta birini öldürebiliyor…

Bu tür travmatik olaylar önlenebilir mi?

Genel psikolojik trente göre önlenebilir durumda…

Ama, ilgi, sevgi, eğitim gibi unsurlar eksikse iş biraz zor..

Tıpkı; Antalya'da, kaldığı yetiştirme yurdundaki kız çocuğu D.V.P.'yi (6) dövüp, merdivenlerden sürükledikten sonra başını zemine vurarak, ağır yaralayan kız çocuğu A.N.E.'nin (15) gibi…

A.N.E.'nin "Lavaboda boğazını sebepsiz yere sıktım. Kafasını zemine 20 kere vurdum. Öldürmek istedim, sebebi yoktu. Öldüğünü zannederek, müdürün odasına götürdüm. Pişman değilim" diyor.

Yoğun bakımda kalan D.V.P.'nin ise sağlık durumu ise  kritik….

 Olayın anlatımı şöyle; Kepez ilçesindeki Zübeyde Hanım Çocuk Yetiştirme Yurdu'nda pazar günü meydana gelen olayda yurtta kalan kız çocuğu A.N.E., tuvalete götürdüğü kız çocuğu D.V.P.'nin boğazını sıkarak, başını defalarca beton zemine vurdu. Bayılan çocuğu bulunduğu 2'nci katın merdivenlerinden zemin kata kadar sürükleyen A.N.E., yurt müdürünün odasının kapısına bıraktı. Durumu fark eden yurt görevlilerinin ihbarıyla gelen sağlık ekiplerinin müdahale ettiği D.V.P., Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'ne götürülerek tedaviye alındı. Yoğun bakıma alınan D.V.P.'nin sağlık durumunun kritik olduğu belirtildi. Gözaltına alınan A.N.E. ise sorgusunun ardından sevk edildiği adliyede çıkarıldığı sulh ceza hakimliğince tutuklandı.

A.N. E. Yetiştirme yurduna olaydan 4 gün önce gelmiş. A.N.E., anne ve babasının boşandığını anlattı. Devlet korumasında olduğunu, babasının Antalya'da, annesinin ise İzmir'de oturduğunu belirten A.N.E., okula devam etmediğini kaydetti. A.N.E., yurttan kaçtığını ve yakalanıp, tekrar getirildiğini söyledi.

Yani bir parçalanmış aile dramı…

Şöyle bir düşünün, parçalanmış ailelerde egemen güç baba genelde anneyi ya darp ediyor ya da öldürüyor.

Bu ailede de şiddet büyük bir ihtimalle had safhada…

A.N.E ailede gördüğü şiddeti uyguluyor; çünkü öyle görmüş öyle öğrenmiş..

Tıpkı Şükran Öğretmenin yazdığı gibi…

O çocuğun içinde suç geni, ailesel ve çevresel etkilerle  beslenmiş ve dehşet saçmaya başlanmış…

 Anlatılan öykü ise bir dehşet örneği;

A.N.E., başka odada kalan D.V.P.'yi ilk kabul biriminde kalması dolayısıyla tanıdığını söyledi. A.N.E Olay günü herkesin yemekte olduğunu, kendisinin de D.V.P. ile ortak salonda olduğunu anlatıyor.

A.N.E ‘nin anlattıklarının devamı ise dikkatli irdelenmeli; "D.V.P.'ye, 'Sen de yemeğe git. Ben tuvalete gidip, geleceğim' dedim. O da bana, 'Ben de seninle gelebilir miyim?' dedi. Ben de 'gel' deyip, elinden tutup, götürdüm. Tuvalette bulunduğumuz sırada sebepsiz yere D.V.P.'nin boğazını sıktım. Kafasını 20 kere zemine vurdum. Bayıldı. Baygınken elinden tutup, çekiştirerek, 2'nci kattan merdivenlerden sürükleyerek, müdürün kapısının önüne bıraktım. Niye bıraktığımı bilmiyorum."

Sonra ekliyor: “D.V.P.'yi öldürmek istedim. Bunun bir nedeni de nedeni yok…

Ve dehşeti anlatmaya devam ediyor; "Öldüğünü düşünerek, sürükleyip, müdür odasına götürmeye karar verdim. Yaptığımdan pişman değilim. Zarar vermek istedim, öldürmek istedim. Bunun bir sebebi yok. Herhangi bir psikolojik sorunum yok. Canım istediği için zarar verdim. Herhangi bir tartışma veya kavga olayımız da olmamıştı. Hatta yurtta ablası da kalıyor. Onunla da aramızda bir kavga yaşanmadı. D.V.P. bana herhangi bir şey yapmadı ve söylemedi. Daha önce böyle bir olaya karışmadım. İlk kez böyle bir şey yaptım. Olay tarihinde uyuşturucu madde veya hap kullanmamıştım. Herhangi bir kimse, D.V.P.'yi öldürmem konusunda talimat vermedi, para vermedi. Durduk yere öldürmeye karar verdim. Duyduğum kadarıyla ölmemiş ve hastanedeymiş. Öldüğünü zannederek, sürükleyip, müdür odasının önüne bırakmıştım. Pişman değilim."

xxx

Bu nasıl bir travmadır…

Bu nasıl bir olaydır ki; bu haber sadece bir iki gazetede kriminal bir olay olarak anlatılmıştır…

Beklerdik son  satırda yer alan cümleyi bir avukat değil, bir bilim kuruluşunun yüce ünvanlı bir kişisi yapsın ve A.N.E’yi canavarlaştıran olguyu bulmak için çaba harcasın…

Çünkü bu ilk değil…

A.N.E’nin yaşça büyükleri bugün hapishanelerde…

Yapacakları yeni cinayetlerin planlarını yapıyorlar…

 

<