SANA YAŞAMAK YARAŞIR!
Bir türlü cevabını bulamadığım, yirmi yıl öncesine ait sorularla uyuyakalmışım. Şimdi ise, ‘eski evin’ boyanmasının verdiği “huzurla” başlıyorum güne. Duvarların ardındakilerle. Vitrinlerimizin belki de.
Caddeden güvenlik şirketi çalışanlarını taşıyan tıknefes, emektar Ikarus geçiyor. Kaç saattir burada olduğumu anlıyorum. Çünkü Ikarus, Kant’ın yürüyüşleri gibi, yine belirdi. Onu görünce, trafik kontrollerinden nasıl geçebildiğini merak ediyorum. Ne kadar uzak ve ne kadar yakın… Gün batımını izlemek… Pembe, turuncu ve kızıl. Mavi biraz. Sular ve gökyüzü. Belki de bu yüzden, on yıl önce Ikarus’un Düşüşü adını koymuştum ‘ustalara saygı’ resimlerimden birine… Yaşlı bir vapur, paytak yaklaşan şaşkın bir yengeç gibi küçük gövdesiyle iskeleye yanaşmak üzere… Sessizliği yırtan otobüsten daha çok bağırarak.
Önümdeki kitapta, merkez-çevre dikotomisi; emperyalist ve yarı emperyalist ülkeler arasındaki ilişkiler anlatılıyor. Tuhaf analojiler kuruyorum bugünlerde. Bir kesim, “Kural mural tanımam! İstediğimi yaparım! Bana karışamazsın!” diyor. Yeni tapınma nesneleri ararken. Özgürlük talebi mi bu yoksa? Belirsiz. Bu sırada bir şeyler içtiğim mekana arkadaşlarımdan biri geliyor. Masanın üzerindekilere bakıyor. O da, bir dosya üzerinde çalışıyormuş. Sormuyorum ne olduğunu. Ben de açıklamak istemediğim için. Bu tür şeyler fazla konuşulup didiklendiğinde ilhamını yitirebiliyor insan. Oracıkta kalıveriyor her şey. “Türkiye, çevre mi yoksa bir yarı-çevre ülkesi mi?” diye soruyor bakışını kitaplardan ayırmadan. Son derece sakin. Ama nedense, bozuluyorum içimden; yıllardır aynı soruları sorup durduğu, aynı şeyleri konuştuğumuz için. Sonra da kızdığıma kızıyorum! Çıfıt çarşısı her taraf! Yaşamın periferinde dolaşmıyoruz sanki? Hem elastik bir süreçte değil miyiz? Böylesi bir zamanda insanlar söylediklerine, eylediklerine dikkat etmez mi? Siyasi, ideolojik olgunluk istiyor bazı şeyler. Tekrar dalıyorum bir yerlere…
Son zamanlarda hiç huzursuz bir sanatla karşılaşmadım! “Sen?” diye soracakken de vazgeçiyorum. Toplumda ne varsa, siyaset, kültür ve sanat alanında da yansımalarını görmüyor muyuz? Birbirlerinden bağımsız değildi ki hiçbir zaman! Hep tekrar ettiğim, “Yapmamayı tercih ederim!” diyemeyen “gönüllü katılımcılar” olmadık mı?
Her neyse! Sıkıntı sıkıntıyı getirdi işte! Bugün bir yazarın “sanat eseri” olmasına ramak kalmış olan “kitabını”, başucumdan alıp kapının önüne koyma günümdü zaten! Olur ya, yolunu şaşırmış bir okurun eline geçtiğinde, belki bir hiçlik belirir, ‘bakış’ burada dinlenirdi! Bakışımız! Bu çıfıt çarşısında…
“Sana yaşamak yaraşır!” diye yanıtlıyor.
Telepati kurmuş olmalı!
Jale İris Gökçe “Senin İçin Mektup” 115x145 cm. Tuval Üzerine Akrilik, 2018, Özel Koleksiyon
Jale İris Gökçe
Mayıs 2023 / Çankaya