SANAYİ DEVRİMİ ve İNSANLIK
Sevgili dostlar, günümüzdeki etkilerine bakacak olursak hayli uzak bir tarih olarak niteleyebileceğimiz 1698 yılında İngiliz mühendis Thomas Savery’in ( 1650 – 1715 ) buharla çalışan bir tulumba yapması ve bunu 1763 yılında James Watt’ın ( 1736 – 1819 ) geliştirerek buhar makinesini icat etmesiyle, bütün dünyada teknolojik gelişimin temeli olan 1. Sanayi Devrimi de başlamış oluyordu.
Bu devrimin ne denli önemli olduğunu birkaç kısa örnekle özetlemeye çalışalım;
Buharlı makinelerin ilk kez 1812 tarihinde lokomotiflerde kullanılmaya başlanmasıyla o güne kadar hayvanlarla yapılan ulaşımın yanında, hız ile zamandan tasarruf etmenin önemi ortaya konmuş ve ulaşımda dev bir adım niteliğindeydi
Ve de iletişimde çığır açan telefonun 1876 yılında Alexander Graham Bell (1847 – 1922 ) tarafından icat edilmesiyle, bu tür buluşların gerçekleştiği İngiltere, devamında büyük bir ilerleme kaydederken, bu çalışmaları gerçekleştiremeyen başka ülkelerle arasında belirgin bir refah seviyesi farkının oluşması da kaçınılmazdı.
Böylesi bir ilerlemenin önemini kavrayan tüm Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere’nin tekelinde olan devrimi 1800 – 1830 yıllarında 2. Sanayi Devrimi olarak ülkelerine taşıdılar.
Söz konusu ülkeler 1960’lı yılların başında 3. Sanayi Devrimine adım atarken günümüzde ise “Sanayi 4.0” olarak adlandırılan 4. Sanayi Devrimine çoktan sıçrama yapmış bulunmaktalar.
Değerli okurlar, halen etkisini olanca gücüyle hissettiren sanayi devriminin ne anlama geldiği günümüzde en belirgin özellikleriyle gözlemlenmekte…
Bu ilerlemeleri sağlayamayan ülkelerden işlenmemiş ham maddelerin alınıp işledikten sonra yine aynı ülkelere tekrar satılması çarpıcı bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır.
Başta Asya ve Ortadoğu ülkeleri olmak üzere özellikle Afrika ülkeleri; bu gelişmelerden uzakta ve içine düştükleri bir türlü sonlanmayan kaoslarla günümüze kadar gelerek, orantısız nüfus artışlarıyla da kısır döngü oluşturan işsizlik bunalımıyla karşı karşıya kaldılar. Akabinde geride bırakılan onlarca yılın ardından insan hayatını derinden etkileyen açlık ve sefalet bir dram olarak karşımızda durmaktadır...
Bu yazıyı neden yazdım ?..
Kışın soğuğunda onca zorluklara katlanıp Avrupa ülkelerine sığınmak için her yolu deneyen çoluk çocuk onbinlerce mültecinin sınırlardaki perişanlığını görüp, ilgisi nedeniyle yazmamak mümkün mü ?..
Değil…
Bir de, sanayi devrimini gerçekleştirip ekonomik gelişmeyle refaha ulaşmak başka, her türlü güçlüğe rağmen yollara düşen bu çaresiz insanları kabul etmemekle birlikte, zalimce davranmakta sakınca görmeyen “ İnsanlık devrimini “ gerçekleştirememek daha başka !..
Esen kalın.