Osman Güvenir

Osman Güvenir

ŞEHİTLERİ ANMA ZAMANI

Bugünlerde 20 Temmuz savaşında hayatlarını kaybeden kardeşlerimizin
resimleri boy boy gazetelerde yayınlanıyor. Ayrıca bölge şehitleri de kendi
halkınca anılıp saygı duruşunda bulunuluyor.
Tabii ki bir de İkinci Harekattaki şehitlerimiz var. Onları da anmak,
hepimizin vazifesidir. Sakın Muratağa ve Sandallar katliamını unutmayalım.
Taşkent katliamı da hayatımızın en acı olaylarından birisidir.
21 Aralık olaylarında şehit olan kardeşlerimizi Küçükaymaklı’daki
mezarlığa gömememiştik. Niçin? Çünkü Rumlar Küçükkaymaklı’yı yakmışlar,
bütün Türk bölgelerine bakan cephelere mevzi kurmuşlardı. O nedenle
şehitlerimizi Küçükkaymaklı’daki mezarlığa gömmemiz mümkün olamamıştı.
O çaresizlik içinde şehitlerin gömülebileceği tek yerin, Halkın Sesi
Gazetesi arkadındaki Tekke Bahçesi’ndeki mekan olduğu düşünülmüş ve bütün
şehitlerimizin o mekana gömülmesi gerçekleşmişti.
Ne kadar zor günlerdi onlar...
20 Temmuz’un üzerinden hayli zaman geçmişti... Artık
Küçükkaymaklı’daki mezarlığa gidebiliyor ve yakınlarımızı ziyaret edebiliyorduk.
Rahmetlik babam da orada gömülü olduğu için onun mezarını, ancak 1968
Nisanı’ında bütün adada seyrüsefer başlayınca ziyaret edebilmiştik ailece.
Merhum Rauf Denktaş’ın babası ve bademcik ameliyatında ölen oğlu
Münir de orada gömülüydü. Bir bayram arifesinde mezarlığa gittiğimde,
babamın mezarının otuz metre ötesinde Rauf Denktaş’ı, babasının ve oğlunun
mezarları başında dua ederken görmüştüm. Saygımdan ben de hemen yanına
gitmiş ve babası ile oğluna birer fatiha okumuştum. Denktaş o an bana
sormuştu:
“Oradaki mezar kimindir?”
Ben de kendisine “Babamın mezarıdır. 1963 olaylarından beri onun
mezarını ziyaret edememiştim” dediğimde bana ne zaman öldüğünü sormuştu.
Bu kez bana “Ne zaman öldü?” sorusunu sormuştu.
Ben de kendisine “1948 yılında 43 yaşında kalpten gitti” dediğimde,
“Demek sen de benim gibi yetim kaldın çok küçük yaşta” demişti.
Her zamanki gibi boyununda kamerası vardı. Malum epey zamandan beri
fotoğraf sanatına ilgi duymaya başlamıştı. Dualarımızı okuduktan sonra bana
şöyle demişti:
“Haydi gel şehitlerimizin mezarlarını ziyaret edip resimlerini çekelim.”
Kendisi ile bütün şehit mezarlarını gezmiş ve ayrı ayrı tümüne fatiha
okumuştuk. Bol bol da resim çekmişti o an. Dualarımızı bitirince bana ne
demişti bilir misiniz?

2

“Bütün millet ganimetten deli divane oldu, herkes zevkinde sefasında.
Bu zavallı şehitlerimizi unuttular maalesef. Onlar kanlarını bu topraklara
dökmeselerdi bu günleri görebilir miydik?”
Denktaş’ın söyledikleri doğruydu. Bütün millet ganimet delisi olmuş, mal
mülk peşine düşmüştü. Aç kurtlar gibi İskan Dairesi’ne saldırmışlar ve o zavallı
iskan memurlarını bir fare gibi kemirmişlerdi.
O savaşları yaşayan bir kişi olarak geçen acı günlerimi düşününce ve
insanların deli divane gibi eğlence düşkünü olduğunu gözlemleyince Denktaş’a
hak vermiştim.
Nedense Denktaş o an duygulanmıştı. Gözlerine baktığımda gözlerinin
yaşardığına şahit olmuştum.
İşte insanı bazı hazin olaylar söyletiyor.
Bütün bunları yorumlarken, acaba şehit mezarlarımıza gereken ilgiyi
gösterebiliyor muyuz sorusu geçiyor aklımdan. En azından o şehitlerimizin aziz
hatıralarına atfen mezarlarını olsun bakımlı tutalım diyorum.
Onların bekledikleri şey, onların aziz hatıralarını yaşatmak, ölüm
günlerinde mezarlarını ziyaret etmek ve devlet eliyle bazı törenler
düzenleyerek o hatırayı asil bir şekilde yaşatmaktır.
İşte ben de onu soruyorum.
Esasında insanlar hep hatıraları ile yaşarlar. Aileler savaş zamanlarında
kaybettikleri en yakınlarının anılarını çok taze tutmaya çalışırlar. Mesela 8
Ağustos 1964, Erenköy çarpışmalarında şehit olan üniversiteli kardeşlerimizin
mezar ziyaretlerini normal zaman içinde yapmak hayli zordur. Hani derler
ya... “Senede bir gün” şarkısı gibi. İşte o senede bir günlük ziyarette o şehit
anne babaları ne kadar acı çekerler anlayabilir misiniz? Adeta gözyaşları sel
olur öyle bir günde.
Zaman zaman şehitler albümlerini karıştırdığımda ne kadar çok
değerimizi kaybetmiş ve bu topraklar için feda etmişiz.
Genellikle savaş sonrasında gazetelerde çıkan şehit resimleri insanda
derin bir acı ve iz bırakıyor.
O nedenle “şimdi şehitlerimizi anma zamanıdır” diyorum.
Allah’tan tümüne gani gani rahmetler dilerken, her zaman yazılarımızla
ve yazdığımız kitaplarla onları yaşatmanın bir milli görev olduğunu
düşünüyorum.
Ölümle savaşı düşünmek ne derin bir acı veriyor insana? O acıların
benliğimizde ve anılarımızda hamurlaşmış şekli değil mi bizi daha da milli
benliğimizde kamçılayan?
Yani şehitlerimizi anmak ve yaşatmak adına yazabildiğim naçizane
birkaç anısal kelime, onlar için...

<