M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

SEVDİĞİNE BENZEYECEKSİN! -1

Makale ve eserlerimde sıklıkla andığım hayatımın mihmandarlarından rahmetli dedem (ona ve ceddinize rahmet olsun), “seven sevdiğinin ahlâkı ile ahlaklanmıyor, ona benzemiyorsa o sevgi kuru bir avuntudur” derdi hep.

Aradan geçen çok uzun süreye rağmen bu sözü, öz itibariyle bugün zihnimde yoğurduğumda önümüze hemen ‘her iletişim ve ilişkide’ uzun bir yol haritası çıkarıyor önüme ama bence sözün işaret ettiği eylem oldukça net;

“Sevdiğine benzeyeceksin!”

Çünkü ilahi hitapla “vedd” olarak tabir edilen sevgi, aynı zamanda kâinatın da mayası ve taşkın bir ilahi sevginin ürünü olan kâinat ise, bu sevginin eseri.

Peki insan sevdiğine nasıl benzer?

Bence benzemek için ilkin ‘tanımak’ lazım, tanımak için de yakınlaşıp ‘ünsiyet’ kurmak!

Kitabi deyimle “kurbiyet” dediğimiz bu süreç, beraberinde ‘muhatabın her kimse’ fikrinden, zikrinden, duruş ve değerlerinden beslenmeyi de beraberinde getirecek ve adım adım bu sevgi iddiamız hayat bulup ruhuna kavuşacak. Amacı amacımız, yolu yolumuz, derdi derdimiz, davası davamız olacak!

Yani bunlar yoksa o sevgi; sadece kuru bir avuntu, hamasi bir slogan, ruhsuz bir cümleden öteye geçmez, geçemez.

Şimdi çok uzatabileceğim hatta ciltlere sığmayacak bu derin tespiti, dinsel terminoloji bağlamında alıp nakşedelim bizim Peygamber(sav) sevgimize!

O’nu(sav) sevdiğimizi söylüyor, ahlâkının varisi olduğunu iddia ediyoruz, doğru mu?

Peki bu sevginin yansıması olan veya daha doğru bir ifade ile yansıması gereken onun ahlâkından, merhametinden, adaletinden esintiler nerede hayatımızda?

Kendi evladını diri diri toprağa gömen bir toplumdan, yerdeki haşerat ezilmesin diye ayağına çıngırak bağlayan bir toplumu sadece 23 yıl gibi kısa bir sürede inşa ederek dünyada gelmiş geçmiş en büyük kişisel gelişim uzmanlığının örneği O(sav) iken, bugün kişisel gelişim drajelerinin yok satmasını bu sevginin neresine koyacaksınız?

Demek ki sevgi konusunu tam olarak idrak edememiş ve anlayamamış ki zaten peygamberlerin gönderiliş amacı, insanlığın doğru anlamasını temindir. 

Zira insanlığın en kadim sorunu “anlama sorunu”dur.

İnsan, bu sorunu giderebildiği vakit; ilahi hitabın da belirttiği gibi bilgiyi elde edecek, üretecek ve başka yüreklere taşıyacak bir donanımla yaratılmış olup asıl görevi elde ettiği bilgi ile dünyayı mamur kılmaktır.

Bunu doğru yapması ise belirttiğim gibi doğru anlamasına bağlıdır. 

Yanlış anlaması halinde bütün bu bilgi elde etme, üretme ve iletme süreçlerini bir yanlışa alet eder. Sonuçta da bugün olduğu gibi hem kendini yaratan kudreti yanlış anlar hem varlığı yanlış anlar hem kendisini yanlış anlar hem tabiatı yanlış anlar!

Bizim anlama konusundaki en büyük eksikliğimiz de burada devreye giriyor.

Misal az önce örnek verdiğim Alemlere rahmet olanı “anlayamamak” gibi.

Zira Allah, onu “örnek insan” olarak göstermiştir.

Bir insanı örnek göstermek, onun yeniden üretilebilir, yaşatılabilir ve yaşanabilir olduğunu söylemektir. Yani bedeni vefat etmişse bile ruhu, amacı ve davası diridir.

(Devam edecek)

<