SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

SEVGİLİLER GÜNÜ DEDİĞİM GİBİYSE..

Yaşlıları çok olan bir ülkede sevgililer gününün kutlanması büyük bir anlam kazanır. Ömürlerinin geri kalan yıllarını “sevgi ve aşk” dolu günlerine bağlayanlar yaşlanmak, ya da yaşlanmayı düşünmek istemezler..

Bunların sağlıkları yeterli değilse, geçmişlerinin tatlı günlerinden yararlanmak isterler.. Yaşamın sonu dediğimiz yaşlıları, başlangıçtan itibaren ömür denilen çizgide tutan şey nedir? Yaşlılığı genellikle zedeleyen duygu, gençlik yıllarında, “sevgiden, sevebilmek”ten uzak kalmış olmalarıdır..

Yapamadıklarımızdan, genellikle içinde bulunduğumuz dünyayı suçlarız.

Sevgi sözcüğü, hatırlatıldığında pek çok yaşlı, bunu aşkın kaynağı olarak değerlendirir:

“Aşk insanı ızdıraba sürükler” derler.

Hatta aşkı mayın tarlası olarak kabul edenler de vardır.

Ama, aşkın tadını almış, olgun meyvasını tatmış bulunanlar ise hiç böyle düşünmezler.

Sevgi aşkı tetikleyen bir bağımlılıktır. Ama, aşk sonsuza giden bir duygu değildir. Aşk insanı acıların en doruk noktasına götürür. Düşünsenize; yaşamınızın bir yerinde “bitkisel hayata” bağımlı kaldınız. Acaba, aşk uğruna hayatını size bağlayan kaç kişiyi sayabilirsiniz?

Bu bakımdan sevgi ve aşk duyguları kalıcı bir rota takip etmez.

Sevgi ve aşkı muhafaza etmenin korkutucu sonuçlarını tarif etmeye çalıştık. Hele, koronavirüslü ortamlarda sevgilinizle aranıza mesafe koyduğunuz maskeli durumlarınızı bir düşününüz. En önce, hayat kurtaracak:

“Aşı mı gelir aklınıza, yoksa sevgiliniz mi?”

Fiziksel, zihinsel duygularını tarihte gerçek aşklarla taşıyanlar da olmuştur. Sözünü ettiğimiz şey gerçek bağlamda tarihe mal olmuş aşklardır.

İnsanın sevgi konusunda kendi yolunu seçmesi harika bir duygudur.

Adem ile Havva, Cennet bahçesinde sevgi ve aşkı tanımıştır. Fakat, iyiyi ve kötüyü tanımak için meyve veren ağaçlardan yasak elmayı tattıklarından ağır bir bedel ödemiş, cennetten kovulmuşlardır.

Sevgiyi kalplere “aşk” olarak perçinleyen efsaneleşmiş sevda öyküleri arasında “Afrodit ile Çoban” sevgilisinin, “Truvalı Helen”i, “Leyla ile Mecnun”u, “Kerem ile Aslı”yı, “Romeo ve Juliet”i ,  “Kanuni ile Hürrem Sultan”ı, “Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit”i, “Napolyon ve Josephine”i, “Nazım Hikmet ve Vera Talyakova”yı, “Prens Rainler ve Grace Kellyi”i, Yunus’un,

“Aşk her derdin dermanı,

Aşk yoluna koydum canını..” sözlerini, Voltaire’in bir deyişiyle bağlayalım.

“AŞK BİR TABLODUR, ONU DOĞA ÇİZMİŞ VE HAYAL SÜSLEMİŞTİR.”

Her şey  en etkili çağda söylendiği zaman geçmiş dönemlerde “çökmüş duyguların” mevcut olmadığını kanıtlar.

Ünlü Şair Nazım’ın duygularına da yer ayırmadan geçmeyelim. Sevgilisi Vera’ya açıkladığı hisleri şöyledir:

“Ne muazzam şey seni sevmek.

Canım, bir tanem seni sevmeden önce dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum..”

Bu kadar uzun sözden sonra yönünüzü 14 Şubat Sevgililer Günü’ne çevirmenizi öneririz.

Deneyin ve kendinizi görünüz.

Sevgiye muhtaç hücrelerinize daha çok oksijen gönderiniz.

Yaşama tutunmanın yolu sevgidir.

<