ŞİMDİ DE KUTSAL YER HIRSIZLIKLARI
Bazı açıkgözler kutsal yerlerdeki örtü ve ikonları çalarak kestirme yoldan zengin olma
hevesinde. Geçmişte kiliselerde yapılan ikon hırsızlıkları hala hafızalardadır.
İkon hırsızlıkları, her zaman gündemde olmuş, kamuoyunu ve polisi hayli meşgul etmişti.
Hatta Müzeler ve Eski Eserler Dairesi çalışanlarından birisinin de uzun süre davası olmuştu. O dava
zaman içinde kapandı gitti ve ceza yiyen de yedi.
Esas hırsızlık odağı, Mutlu Barış Harekatı sonrasında terkedilmiş kilise veya kutsal yerlerdi.
Gerçi Türk İdaresi bütün kutsal yerlere çifte kilitler vurup, hırsızlıkları önlemişti ama yine de yapan
yapabilmişti yapacağını.
Mesela St. Barnabas Manastırı’ndaki büyük hırsızlık olayı da hayli tepki almıştı. O olayda
çok büyük şebeke veya şebekelerin parmağı olduğu öğrenilmiş ve gerekli tedbir alınmıştı. Hatta
Türkiye’den bazı ünlülerin bile ismi karışmıştı o olaya.
Sadece o mu?
KKTC’yi ziyaret eden veya KKTC’de yaşayan bazı İngilizler de kestirmeden zengin olmak için
harekat sonrasında kiliselerden çaldıkları ikonları valizlerinde torbalara sararak ülkeden kaçırmak
istemişler ve yakayı ele vermişlerdir.
Maalesef bazı ikonlar, dış ülkelerde satılmış ve büyük paralar elde edilmişti edinilen bilgilere
göre. Neticede yakayı ele verene kadar o ikon veya ikonlar devamlı el değiştirmiştir.
Uluslararası şebekeler sadece ikon çalmıyorlar. Müzelerde olan eski eserleri de çalarak, fahiş
fiyata piyasada alıcı bulmaktadırlar. Mesela antik vazo, ziynet eşyası veya antik çağa ait nice objeler
v.s.
Harekat sonrasında toplumda sivrilmiş bazı kişiler bile antik eşya kaçakçılığı yapmaya
başlamışlardı. Bürokraside çalışan bazı memurlar da, bazı kişilerle ortak açtıkları antik mezarlardan
çok değerli eşya ve pahada ağır, yükte hafif malzemelerle köşeyi dönmüşler ama sonunda yakayı
ele vermişlerdir.
Hani insanlar şöyle der, normal bir hayatın içinde olan ve normal bir geliri olan insan için.
“Bu değirmenin suyu nerden gelir?”
Gerçekten normal bir insanın hayatı birden bire lüks bir hayata dönüşürse, ondan
şüphelenmek lazım. “Bu değirmenin suyu nereden gelir?” sorusunu da o zaman sormaları gerekir.
Şimdi de yabancı uyruklu iki kişi güneye geçerek Hala Sultan Türbesindeki nakışlı ve çok
değerli örtüyü gizlice alıp götürmüşler. Bereket versin, Tekke’nin hocası farkına varıp Rum polisini
haberdar etmiş ve kamera görüntülerinden hırsızların kimler olduğunu belirleyip, KKTC polisince
yakalanmışlardır.
O polislerin yakalanmasında Türk-Rum polislerinin işbirliği büyük rol oynamıştır.
Şimdi o hırsızlar Türk polisinin elinde ve yargılanmayı bekliyorlar.
Ne kadar ayıp, ne kadar çirkin...
Bir zamanlar da Türkiye’de ne bileyim Hz. Muhammed’in elle yazılmış Kuran’ını hırsızlar
çalmış ve bir süre sonra yakayı ele vermişler...
Parasızlık mı bunu yaptıran? Yoksa kazançlarının üstüne daha da kazanç elde etmek isteyen
insanlar mı bunu yapan?
KKTC’de pek olmadı da Türkiye’de zaman zaman gazetelere yansıyan mezar hırsızları
haberini okuduk.
Zengin bir adamın veya ağzı altın dişle dolu bir kadının mezarını definden sonra açıp, ölünün
ağzındaki dişleri alıp götüren hırsızlar da olduğunu gördü bu dünya.
Büyük camilerdeki halıların bile hırsızlar tarafından götürüldüğü haberlerini de okumadık
değil.
Böyle hırsızlıklar hem günah, hem de ayıp. Ama kim günah der, kim ayıp der.
İşte böyle kabul edilmez durumlarla karşılaşınca insanın isyan edesi geliyor.