SİMİTÇİ TEZGAHINA KAYYUM
Bu sütunu izleyenler , Beşiktaş Barbaros meydanında kaykay yapan çılgın gençlerden ve
meydanın kuzey batı çıkışında bekleyen bir simitçi tezgâhı ile bu tezgah çevresinde cereyan eden
bazı olaylardan sık sık bahsettiğimi hatırlayacaklardır.
Bir simitçi tezgahının ve bu tezgah çevresinde cereyan eden olayların bunca iş içinde nasıl bir
kıymeti harbiyesi olabilir, diyene mühim bir adamın “ özel olan, en geneldir “ sözünü
hatırlatırım.
Uzunca bir süre ev ile iş yeri güzergahındaki simitçi tezgahları daima ilgimi çekmiş, haklarında
tuttuğum gizli notları efkar-ı umumiye nezdinde paylaşmışımdır.
Ancak uzunca bir süre bu sorunu boşladığımı fark ettim.
Esasen simitçi esnafınım sorunu hepimizin sorunudur. Çünkü , simit beslenme ihtiyacımızın
mühim bir şubesini teşkil eder.
Simit , aç gezip tok sallanan fukara halkın sofrasında bugün de ayrıcalıklı yerini koruyor.
Daha bir ay önce bir lira olan bir simit birden bire yüz yirmi beş kuruşa yükseldi.
Gene Beşiktaş rıhtımının simitçilerinden biri, simidi yetmiş beş kuruşa satmakta ısrar edince
birdenbire ortadan kayboldu.
Bir sabah , sisli denizleri yara yara gelen motorların yolcuları Beşiktaş’a intikal edip ellerinde
sıkıca tuttukları yetmiş beş kuruşla mezkur tezgaha yaklaştıklarında hayal kırıklığına uğradılar.
Tezgah gene aynı tezgahtı, lakin simitçi değişmiş , camına da “bir lira” yazılı bir kağıt
iliştirilmişti.
Öyle anlaşılıyordu ki , bu halk kahramanı, yapmış olduğu simit rekabeti savaşlarında yenik
düşmüştü!..
Konuyla ilgisi olması gereken halkçı belediye başkanı araştırma yapıp halka bir açıklama
yapma gereğini duymadı.
Laf orada değil...
Laf meydanın mutena çıkışına zincirle zabt edilmiş bulunan garip simit tezgâhında...
Vapurdan inip Deniz Müzesi önünden Dolmabahçe Sarayı’na ya da Bahçıvan Mahallesi’ne
doğru yürüyenler bu simitçi tezgahı önünden geçenler bu simitçiyi ya görmezler ya da görmezden
gelirler. Tenezzül edip gördüklerinde nadiren su veya simit alırlar. Bu sebeple tezgah sürekli kriz
içindedir.
Gece el ayak çekildiğinde tezgah civarı “bali” , “tiner” çeken bazı serseri takımının mekanı
olurdu.Sabah tezgahın önünden geçenler çiçekli yorganlarıyla istirahata çekilen bu berduşları
görürdü.
Geçen gün gene mezkur yerden geçiyordum. Kısa boylu, başı kabak, şöyle otuz-otuzbeş
yaşlarında , sigara içmeyen geniş ceket eteği dizine , ceket kolu baş parmağına kadar uzanan topalak
bir adamın tezgahı sahiplendiğini görünce sevindim.
Tezgahın içi simit , iki üç düzine de su kolisi vardi.
Maksat muhabbet olsun diye adama yüz yirmi beş kuruş verip bir simit aldım. Adam simiti ,
peçeteyi ve “ afiyet olsun ” dileğini bir poşete koydu. Teşekkürle mukabele edip “ işler nasıl
gidiyor “ diye sorduğumda cevaben;
-Allah’a şükür iyi, yalnız su gitmiyor , dedi.
Oysa beyanının aksine adamın suyun yanı sıra simit satışı da iyi gitmiyordu. Sabahki simit
akşama, belki de devrisi güne kalıyordu.
***
Akşam vaktiydi, rıhtıma doğru yürüdüm. Döndüm simitçiye baktım .Hayret, o da sandalyeye
yan oturmuş bana bakıyordu. Yüzümü çevirdim; havaya baktım. Hava kapalıydı.
Çılgın gençler kaykaylarıyla beton merdivenler üzerinden uçarak, duvarlardan kayarak
eğleniyorlardı.
***
Portakal rengi saçıyla iri kara gözlü rıhtımdaki simitçi kız tezgahını terk edip bir yerlere
gitmişti... Hüzünlendim...
Başı kabak, ensesi geniş, kareli ceketli bu müteşebbis ; krizi fırsata çevirebilecek; iflastan
kurtulabilecek miydi ?
Bu tezgahta işler hep böyle gidecekse buraya bir kayyum atanmalı (!) diye düşündüm...