CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

SİSTEM SORUNU ?

Geçen gün bir üniversite hastanesine, hastanenin müşterisi olduğum servisine  gittiğimde umutlarım kırıldı. 
Gene sistem gitmişti !..
 Şanssızlığım; bu hastaneye  her adım attığımda  “ sistem” gidiyor!  Ne şanssızım,  deyip  isyanları mı oynamalıyım ?
Sistem gidince pencereler   kapanıyor, görevliler içeriye çekiliyorlar,  çay içip sakız çiğniyorlar. Hatta memureler saçlarını tarayıp makyajlarını tazeliyorlar. 
Kapı önlerindeki kuyruklar uzadıkça uzadı. Vakit öğleye yakın.   Yaşlılar, kadınlar, ağır hastalar  sistemin önünde dikilip onun gelmesini  bekliyorlar.  
Ayaklarıma kara sular indi kuyruklarda. Öteki dünyada sorgu sual sırasında ;
-Sen yaşıyorken ne yaptın? diye  sorulduğunda ben;
-Borcumu ödemek için maliye , tedavi için hastane kuyruklarında zaman geçirdim, diyeceğim. 
Sistemden kimse memnun değil. 
Sistem bir adam olsa tutup yakasına yapışıp ;
  - Nereye gidiyorsun hemşerim? Bunca bekleyenin varken nereye gidiyorsun  ? diyeceğim.
Heyhat ! Çıngar çıkarmanın anlamı yok. El mahkum; sesini yükseltsen teyakkuz halindeki  güvenlik görevlisi harekete geçecek !  Olan bana olacak ; bu sırada fırsatçılar  sıramı kapacak ! 
Zaten şu mavi giysisiyle hizmetli kız kurusu  sıraya aldırmaksızın pencere önünde servis hemşiresine  numarasına yatmış  bulunuyor! 
Sistem kimdir, nedir? Adam ise eşgali nedir? Memur mudur? Amir midir? Hizmetli midir? Hükümet midir? Bakanlar kurulu mudur? Ya da sedyedeki adam mıdır ? Yüzünü kapatması tanınmasın diye midir?
Sordum. Hiçbir kimse  “sistem”in kimyasını bilmiyor !   Bu iki de bir fiber optik kablolara sızıp bilgisayarları felç eden bu meymenetsizin kimliğinden habersiz! 
Sistemin bu açıklarından istifade ile dışarıya sigara içmeye gidenlerden, bu olanlardan hükümeti sorumlu tutup ağız birliği  övgüde bulunanları herkes biliyor ama kimse söyleyemiyor.  
Kuyruktan geçici ve izinli olarak tekrar  servis sorumlusuna gittiğimde,  sorumlu  “sistem daha gelmedi” dedi.
-  Sistemin sorumlusu kimdir? diye sorduğumda , tedirgin bilmediğini söyledi. 
Gidip  tekrar emanetteki kuyruğa girdim...
Sayılı saatlerin ömrü olmaz. Bir müddet sonra  sistem geldi. Kuyruk  umutla dalgalandı.  Pencereler tekrar açıldı.  Canı gönülden paramı verip makbuzun aldım.  Servis sekreterine gittim. Ne yazık ki sistem henüz oraya gelmemiş. 
 Doğrusu bu işte bir bit yeniği var; bundan bir şey anlamadım.  Sistemin böyle  taksit taksit geldiği görülmüş bir şey midir? 
Cevval , sarı sakallı  tığ seklindeki genç sekretere , sistemin  nereye gittiğini  sordum. Arşive ,  hasta dosyalarını getirmeye gitmiş. 
-Zahmet etmesin. Dosya bende ! deyince sekreter ; 
- Dosya sende ne geziyor ? dedi . Ben; 
- Sisteminiz sık sık gidince kaybolmaması için yanımda taşımaya karar verdim, dediğimde ; 
-Bravo, iyi yapmışsın, doktora çıkabilirsin, dedi.
Mutlu oldum. Umutla servisteki doktor odasına koştum .Doktor sırasına  girdim. Önümdeki zavallı hastaya doktorun gelip gelmediğini sordum.
Henüz gelmemiş.  Toplantısı varmış.  Kapıyı araladığımda zavallı koltuğun bir başına  orada   oturduğunu gördüm. Masanın üzerinde boş bir kağıt ile adi bir tükenmezden başka bir şey yoktu.
Şimdiki sorun,  doktorun odasına ne zaman geleceği idi.
Kilolu kibirli servis hemşiresine bütün iyi niyetimle,  doktorun ne zaman geleceğini sordum.
Kilolu bed benizli hemşire; 
-Kimmiş o doktoru soran? deyince bütün öfkemi başıma toplayarak ;
- Ben sordum, nolacak ? deyince beri geldi. Beni tepeden tırnağa küçümseyerek sürdükten sonra  lütfen cevap verdi: 
-Doktor toplantıda!  Ben bütün efendiliğimle ;
-Ne zaman gelir sayın hemşire ?  dediğimde, sinirlendi;
-Ne bileyim!  Belki şimdi gelir. Belki bir saat sonra gelir, belki bugün gelmez ! Ben; 
-Bu gecikmenin makul ve mücadele bir süresi olmalı herhalde! dediğimde ; sesini yükseltti.
-Sistem gitmiş ! Ne bileyim ben ! deyince ;
-Efendi ol! Sesini yükseltme! Adam gibi cevap ver ! dedim .
Kendimi hemen orada sorguya çektim ; 
-Sen vatandaşa karşı sesini yükselttin mi?  Azarladı mi kimseyi? Odandan kovdun mu?  
Asla yapmadım. Ben bir memurum. Vatandaşın hizmetindeyim. Yüce Peygamberimizin “ Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız!”  sözünü memuriyet görevimde  hep ilke edindim.
Aradan zaman geçmiş. Doktorun odasına doğru kuyruk daha bir düzgün hal almıştı. Stajyer doktorlar gurup halinde odaya doluşmuştu Kellifelli iki adam doktorla birlikte odaya kaymışlardı.  Genç  bir kız, zavallı yaşlı bir kadının elinden tutmuş, “yatan hasta, durumu acil” deyip sıranın  önüne geçmişti. 
Ne diyelim; bizde henüz insanlık ölmemiş; bizde beyan esastır, deyip olanlara göz yumduk. Kapı aralığından baktığımda doktorun sorunlu  sisteme  yenik düşmüş bilgisayarıyla meşgul gördüm. 
Sonuçta  sorunun Cumhuriyet rejiminde değil, sistemde olduğuna karar verdim. Bana sorsalar , ben “başkanlık sistemi” derim.  
Sistem arızalandığında sistemin bir sorumlusu , bir başı , bir başkanı olmalı. 
Bu başkan, Allah’tan korkan, kuldan utanan ,  vicdan sahibi , fukaranın, mağdurun halinden anlayan biri  olmalı... 
 

 

<