FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

FARKLI TARAF

SİYASET YENİDEN YAPILANDIRILMALI

Türkiye uzun yıllardır ihtilaller sonrası yapılan yasalarla yönetiliyor. Ülkemiz zor şartlara rağmen kalkınmakta ve büyümektedir.

Türkiye’nin önemli sorunları var.  Özellikle ekonomi ve işsizlik can yakıyor.  Uzun süren pandemi kısıtlamalarının ekonomik, siyasi ve sosyal etkileri her geçen gün daha da artıyor. Daha da önemli konu Türkiye kutuplaşıyor ve geriliyor. Millet bunalmış durumda Türkiye'yi içinde bulunduğu gerilim ortamından yeni bir siyasete ihtiyaç var.

Yeni siyaset tarzı samimi, merhametli ve kucaklayıcı olmalı. Suni gündem maddeleri ile Ülkemiz zaman kaybediyor. Gerçek olup olmadığı belli olmayan küçük konular ortaya atılıyor, sonra gündem haline geliyor. Önce bu konular önemsenmiyor ama sonra o konu ciddiyet kesbediyor, gündem maddesi haline geliyor. Siz gerçek öyle değil deseniz de kitlenin algısı farklı yönde oluşuyor ve onu değiştirmek mümkün olmuyor. 

DEMİREL ve ÖZAL dönemleri iyi incelenmelidir. Her iki dönemin de tenkit edilecek yönleri tabi ki vardı. Bu dönemde de olduğu gibi yolsuzluk söylentilerinin üzerine gidilmemesi iktidarların güzel günlerini gölgelemekte ve iktidarları yıpratmaktadır. Konuların zamanında ele alınmaması ve uygulanmaya geçilmemesi ülkeye zaman kaybettirmektedir. DEMİREL tecrübeli bir siyasetçi olduğu için yedi defa iktidar olmayı ve yasaklansa da Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmayı başarmıştır. Ancak Devlet yönetimi ve siyasete yenilik getirmemiştir. ÖZAL Türkiye'yi dışa açmayı başarmış, A.B.’ne tam üyelik başvurusunu yapmış ama Türkiye'yi üye yapılmamıştır. 141-142-163 maddelerini kaldırmakla solcuların ve dindarların ceza evlerinde çürümesinin önüne geçmiştir. Türkiye'ye savunma sanayi ve ihracatı öğretti. Kutuplaşmayı ortadan kaldırıp dört eğilimi birleştiren ve değişimi öğreten vizyon sahibi ÖZAL'ı millet destekledi. Ancak siyasette yeterli tecrübeye sahip olmadığı için partisi ve ailesi ÖZAL'ı yıprattı. ANAVATAN iktidardan gitti ve bir daha iktidara gelemedi.  ÖZAL'ın vefatından sonra TÜRKİYE el değiştirdi. Batıya açık Türkiye yerine statükocu bir Türkiye geldi. Türkiye teröre ve yasaklara sürüklendi. DEMİREL geçim sıkıntısından bunalan halkın umudu oldu. "Kurtar bizi baba” denildi ama sistemde ve siyasette yeniliğe gidilmediği için Türkiye daha da zor günler yaşamaya başladı. 

AK Partinin tek başına iktidara gelmesiyle Millet ERDOĞAN’a umut bağladı ve yıllarca destek verdi. ERDOĞAN siyasi tecrübesi ve liderlik sıfatıyla girdiği bütün seçimleri kazandı. Takdir edilsin veya edilmesin ilk on yıl Ülkeye önemli hizmetler verildi. Ancak Dünya'da ve Ülkemizde yaşanan olumsuz koşullar nedeniyle Milleti ekonomik sıkıntılar bunaltmaya başladı. Bu olumsuzluklara rağmen millet çözümü AK Parti’de bekliyor ve çare olarak ERDOĞAN'ı görüyor. Zira Muhalefet değişen Dünya ve Ülke koşullarını göremiyor. Yeni projeler üretemiyor. Muhalefet iç çekişmelerden kutuplaştırıcı siyasetten kendini kurtaramıyor. Erken seçim ve iyileştirilmiş parlamenter sistem söylemleri ile ERDOĞAN'ı eleştirmekten başka gündem oluşturamıyor. Erken seçimin gerekçelerini ve parlamenter sistemin nasıl iyileştirileceğini inandırıcı bir üslup ile anlatamıyor. Mahalli İdareler seçiminde alınan netice ile başarılı olunacağı zannediliyor. Mahalli seçimle parlamento seçimlerinin birbirine karıştırılmaması lazım. Mahalli seçimlerde adaylar önemli rol oynar, parlamento seçimlerinde ise Millet lidere ve partiye oy verir. Milletvekillerinin adını bile bilmez. Geçmişte AP ve ANAP iktidarı kazanmış ama Mahalli Seçimlerde başarısız olduğu dönemler olmuştur. Siyaset tecrübe işidir. Geçmiş vakalar iyi değerlendirilmelidir. Artık davul-zurna çalmakla ve esnaf ziyaretleri ile seçim kazanılmıyor. Rakibini karalamak da fayda vermiyor. Milleti ikna edebilmek için proje üretmek gerekiyor. İktidar adalette, ekonomide, siyasette reform projeleri sunuyor. Muhalefet bu projelerden doğru bulduklarına destek vermeli ya da alternatif projeler üretmelidir. Geçmiş dönemlerde olduğu gibi proje üretmekte zorlanan muhalefet partileri her hafta sırayla erken seçim olabilir diye açıklama yapıyor. Bu kadar fazla seçim lafı edilmesi tabi ki herkesi düşündürüyor. Cumhur ittifakı liderleri defalarca 2023'ü işaret etmesine rağmen daha gerçekten erken seçime mi gideceğiz diye insanlar yatırım yapmaktan çekiniyor. Ayrıca ihtilalcilerin yaptıkları yasalarla seçime gidilecek olursa "eski tas- eski hamam" değişen fazla bir şey olmaz. Mevcut sisteme göre %42 oy alan bir parti tek başına iktidar olamaz ama bazen de %34 oy alan bir parti tek başına iktidar olur. Bırakın iktidar olmayı Anayasayı değiştirecek üçte iki çoğunluğa sahip olabilir. Çünkü Türkiye'de seçim sistemleri o denli ve o kadar çok değişmiştir ki ciddi bir seçim geleneği oluşamamıştır. Seçim sistemi her ülkedeki demokrasi geleneğinin temelini oluşturur. 

Örneğin 1977 seçimlerinde CHP %42 oy aldığı halde iktidarı oluşturabilecek çoğunluğu elde edememiş, ama buna karşılık 2002 seçimlerinde AK Parti %34 oyla mecliste neredeyse üçte iki çoğunluğu yakalayabilmiştir. Bu günkü seçim sisteminde %11 oy alan bir parti meclisteki bütün sandalyeleri kazanabilir. Bu günkü yasa bir partinin meclise girebilmesi için %10 oy almayı zorunlu kılmaktadır. Bu yüzde %10 baraj sistemi 2002 seçimlerinde kullanılan oyların %46'sının mecliste temsil edilmemesine yol açmıştır. DYP ise %9,5 gibi trajik bir oy oranı ile Meclis dışında kalmıştır.

Bu akıl ve mantık dışı ve adaletsiz sistemle 2002 yılı seçimlerinde baraja takılan partilerin aldığı oy 13,5 milyon, iktidar partisinin tüm oyu ise 10,8 milyon olup, iktidarın aldığı oylardan %25 yüksek olan seçmen görüşü mecliste temsil edilmemiştir.

Bu sistemde Milletvekillerini halk seçmiyor, genel başkanlar tayin ediyor. Bu nedenle Meclis işlemini yitirmekle kalmaz Türkiye'yi iktidar partisinin genel başkanı yönetir. 

Bu sistemle sandık kimin önüne konursa içinden o çıkar. Aşiretlerin önüne konursa, aşiretler çıkar, mezheplerin önüne konursa, mezhepler çıkar, yağmacıların önüne konursa, yağmacılar çıkar.

Bu nedenle 2023 seçimlerinden önce Anayasa ve Seçim Sistemi değişmelidir.

HAFTANIN FIKRASI

Geçmiş zamanlarda halkı yönetecek adaylar bir meydanda toplanırmış ve bir güvercin uçururlarmış. Güvercin kimin omzuna konarsa o aday hükümdar olurmuş. Vakti zamanda güvercin bir çingenenin omzuna konmuş ve çingene hükümdar olmuş. Çingene halkı yönetmeye başlamış. Halk büyük sıkıntıya girmiş ve hükümdar ile görüşerek dertlerine çare bulmasını istemişler. Hükümdar “Yakında yapılacak seçimlerde benim yönetimimi beğenmiyorsanız yerime başkasını seçiniz” demiş. 

Seçim zamanı geldiğinde adaylar meydana toplanmış, güvercin uçurulmuş bu sefer güvercin bir başka çingenenin omzuna konmuş. Çingene hükümdar olup halkı yönetmiş. Halk bir önceki dönemden daha büyük sıkıntıya girmiş. Halkın temsilcileri hükümdar ile görüşüp sıkıntılarına çare bulmasını talep etmişler.

Hükümdar “Yakında seçim yapılacak, ancak siz bu sistemle hükümdar seçerseniz benden iyisini seçme şansınız çok zor. Beni değil hükümdarı seçme sisteminizi değiştirmeniz gerekir” demiş.

HAFTANIN ATASÖZÜ

Başarının sırrı, insanların kafalarının nasıl değiştirileceğinin bilinmesidir.”

[Bir iş insanı, bir siyaset insanı ve bir cemiyet insanı]

Sağlıcakla kalın.

<