FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

FARKLI TARAF

SİYASETÇİLERİN DİKKATİNE

Toplumun ortak gündemi hukuken üstünlüğü, eğitim, hayat pahalılığı, tabi afetler, katılımcı demokrasi, ifade özgürlüğü ilk akla gelen konular.

Seçime artık sayılı günler kaldı. Seçmenlerin tercihleri ile siyasi partilerin programları ne kadar kesişecek yakında göreceğiz.

Bu seçim öncesinde de Anayasa seçim sistemi, siyasi partiler yasası çok konuşuldu, yazıldı ancak başarılamadı. Aynı Yasalarla seçime gidiyoruz.

Büyüyen nüfusu çoğalan Ülkemizin sorunları da o nispette büyüyor. Toprağın, suyun ve havanın kaderi tehdit altında. Toprak, su ve havanın  yüzleştiği asıl riskler tehdit altında ama pek konuşulmuyor. Seçmenlerin tercihi ekosistemin geleceğini de kaderini de yakından ilgilendiriyor.

Siyasetçilerin burada önerilen çevre politikalarını diğer toplumsal ve iktisadi programlarla birlikte üstün kamu yasası temelinde benimsemesi ve öncelik verilmesi talep ediliyor.

Türkiye erozyonlar nedeniyle çölleşme riski altında. Erozyon en çok tarım ve meva arazilerinde oluşuyor. Buda orta ve uzun vade de gıda arz güvenliğini tehlikeye atıyor.

Gıda üretiminin  %95’i topraktan sağlandığı için tarım topraklarının ve üretkenliğinin korunmasının kritik derecede önemli olduğunu biliyoruz.

Seçim dönemin de tarım sektörü genelde gıda enflasyonuyla gündeme gelse de bu meselenin ekonomik olduğu kadar ekolojik boyutuna da ciddiyetle el atılmalıdır.

Tarım arazileri sürekli artan bir biçimde sanayi ve kentsel yerleşim gibi amaç dışı kullanımlar nedeniyle alansal olarak küçülürken, tuzlanma, sanayi kaynaklı veya kentsel atık su ve çamurlar nedeniyle de kirleniyor. Aşırı kimyasal gübre ve protist kullanımı gereksiz toprak işleme gibi yanlış uygulamalar sonucunda tarım alanları üretkenliğini ve verimliliğini kaybediyor. 

Meralar korunması gereken öncelikli ekosistemlerden birisi olduğu halde, meralarımızın %70’i başta ot üretimi olmak üzere toprak koruma, su üretim gibi ekosistem hizmetlerini üretemeyen bozuk mera vasfında meraların amaç dışı kullanımına son verilmelidir.

Ormanlar sadece mesire yerleri, oksijen depoları değil. Erozyon taşkınları önleme, su rejimini düzenleneme, su üretimi gibi düzenleyici ve destekleyici işlevleri bulunduğundan ormanlar anayasa ile korunmasına rağmen, yasal balta olarak ifade edilen yasal düzenlemelerle maalesef tahrip edilmektedir. 

Türkiye Akdeniz havzası içinde bulunduğu için, iklim krizinden en çok etkilenme potansiyeline sahip Ülkeler arasında yer aldığı için, yer üstü ve yer altı sularının doğayı ve bütün canlıları gözeterek korunabilmesi için bir bütün olarak değerlendirilip merkezine olan su kanunu düzenlenmeli ve suya yönelik bütün mevzuat metinleri hazırlanarak bu kanuna uyumlu hale getirilmelidir.

Türkiye’de korunan alanların sayısı ve büyüklüğünün ekosistem ve tür çeşitliliği  ile  doğru orantılı olmadığı, Türkiye’nin doğa koruma mevzuatında giderilmesi gereken eksiklikler ve yetki çatışmaları olduğu, koruma altına alınan alanlar mevcut biyolojik çeşitliliğin korunmasını kapsayacak şekilde planlanması, yapılmalı boşluk analizine göre yeni koruma alanları belirlenmeli Türkiye’de uluslararası standartlarda, katılımcı ve koruma hedefiyle bir çerçeve doğa koruma yasası hazırlanmalı,  yasada tüm koruma alanları tek bir kurumun sorumluluğuna verilmelidir.

Bu kurum Bakanlık düzeyinde  olmalı, davet aldığım her toplantıda ve bu köşede defaatle tekrarladığım gibi. Doğal afetler Bakanlığı bu seçimden  sonra mutlaka kurulmalıdır.

14 Mayıs seçimleri sonrasında TBMM ve Cumhurbaşkanımız tarafından bir kez daha ekosistem bütüncül bir şekilde değerlendirilmeli, ekosistem haklarını gözeten sadece bugünün değil, gelecek nesillerin haklarını da koruyan politik alan üretmeleri için siyasi partiler görev ve sorumluluklarını yerine getirmelidirler. 

Bakalım bu çağrımıza hangi siyasi partiler ne kadar kulak verecek.

                                   Sağlıcakla kalın.

<