SİZİN KIBLENİZ HANGİSİ ?
Kabe, tüm Müslüman aleminin, ibadetlerinde yönlerini döndüğü, kutsal olarak kabul ettikleri bir yapı. Bu yapının tarihsel geçmişine bakacak olursak, İslam aleminin inanışına göre; Hz. Adem ve Hz. Havva’ya kadar uzanır. İlk insan olarak kabul edilen Adem ve Havva’nın yasak meyveyi ( elma olduğu kesin değil) yemesi ile işledikleri günahı affettirmek için Allah’a adadıkları kutsal bir yapı. Tarih içerisinde, coğrafi şartlar ile yıkılan bu yapıyı, tekrardan temellerinden yükselten kişi Hz.İbrahim. Hz. İbrahim de oğlu Hz. İsmail ile birlikte bu yapıyı temellerinden yükselttiklerine inanılıyor. Her ne kadar; bu tarihsel bilgiler sadece Taberi’nin tarihine dayandırılsa da elimizde başka bir kaynak olmadığından dolayı bu bilgileri kabul etmek zorundayız. Bu süreç içerisinde (Kabenin tekrardan inşaası) bir sürü olay anlatılır. Bu olayların konumuzla alakası olmadığında dolayı bu konulara değinmeyeceğiz. Burada bizi ilgilendiren konu Adem ve Havva’nın günahlarını affettirmek için döndükleri yapının Kabe olması ve akabinde Hz. İbrahim’in ibadet için Kabe’nin temellerinden tekrardan yükseltmesi. Aslında taştan yapılmış bir yapı insana nasıl fayda sağlayabilir? Düz mantıkla baktığımzda hiç bir fayda sağlayamaz cevabını verebiliriz. Lakin olay o kadar basit olmasa gerek. Hz.Adem yapıyı Allah’a bir armağan olarak sunuyor. Keza Hz.İbrahim de aynı mantık ile Kabe’yi yeniden inşa ediyor. Aslında Kabe’nin taşıdığı anlam burada bir metaphor. Taştan meydana gelen bir yapı elbette insana hiçbir fayda sağlayamaz. Lakin Allah’a adanan bir hediye olarak kabul edersek; konu biraz daha anlam buluyor. Müslümanlar da ibadetlerinde Kabe’ye yönelerek Hz Adem’in ve Hz. İbrahim’in yolundan gittiklerini tasdik etmek ve birlik olma düşüncesini canlı tutmak için; tek bir yön olarak tayin edilen Kabe’ye dönerler.
Buraya kadar Kabe ile ilgili bir hayli çok malumat verdik. Asıl konumuza dönecek olursak eğer; sizin Kabeniz hangisi ? Hadi canım sende tabiki bizim Kabemiz tek. Bu nasıl bir soru arkadaş; sanki birden çok Kabe mi var ? diyen iç sesleri duyar gibiyim. Biraz önce Kabe’nin bir metaphor olduğundan bahsettim. Evet gerçekten de taşıdığı anlamdan ötürü bir metaphor olarak bakabiliriz. Müslümanlar Kabe’ye yönelirken; aynı zamanda Allah’a da yönelirler. Allah için yapılan bu yapı zaman içerisinde Hz. İbrahim ile tekrardan hayat bulmuş ve insanlığın iki itikat atası olarak kabul edilen ( en azından ben öyle kabul ediyorum) Peygamberlerin Allah‘a ibadet için yaptıkları bu mekana yönelirken; aynı zaman onların itikatlarınıda kabul etmiş sayılırlar. Bunu yaptıklarında tüm kötülüklerden uzak kaldıklarını hatırlamak için , tüm dünya zevklerini kalplerine yerleştirmediklerini göstermek için, yönlerinin, istikametlerinin başka birşey değil sadece Allah olduğunu göstermek için Kabeye yönelirler.
Peki insanlar kendi hayatlarına baktıklarında neyi öncelikli olarak kabul ederler? Para ? Kadın ? Güç ? Aslında neyi hayatımızın merkezine alıyorsak o Adem’in yediği yasak meyve hükmünü alıyor diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz. Kabe’den uzaklaşmış ve o yasak meyveye yakınlaşmış oluyoruz. Biraz once kastettiğim metaphor işte bu.
Hac yada umre ibadetini yaptıktan sonra eve dönerken; havalimaninda freeshop tan ucuz alkol getiriyorsanız , günde 5 vakit namaz kıldığınız halde yani günde 5 vakit Kabe’ye döndüğünüz halde yanınızda çalışan işçi nin hakkını rahatlıkla yiyebiliyorsanız. Para söz konusu olduğunda Adalet’ten hemen yüz çevirebiliyorsanız. Kıblenizin neresi olduğu aslında çok açık bir şekilde belli oluyor diyebilir miyiz. Dinlerin tamamı önce insan olmayı öneriyor. Önce insan olmak, sonrasında bir dine mensup olmak.
Bir sonraki yazımızın konusuda şimdiden belli oldu sanırım. “önce insan olmak; sonra dindar olmak” ve konuyu çok uzatmadan son tahlilde şu sözlerle yazımı bitirmek istiyorum. “ İnsanlara , siz müslüman mısınız? Hristiyan mısınız? Musevi misiniz? sorularını sormadan önce; sizin kıbleniz neresi? sorusunu sormak daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. Herkesin kıblesini doğru belirlemesi dileği ile, bir sonraki yazımda görüşmek üzere.