SİZLERE ÖMÜR
“Severdim seni
siyah-beyazken
rengin çoğaldı
döndün şarlatana
konu renk değil aslında
çıktı düşünceler mezata
vermezsen
yazarım ha
lazımsa çanak çömlek
koş bakkala
Otuz kupona
Bedava.
Gazete var mı
Gazete?”
Bu şiiri yıllar önce yazmıştım.
Gazeteler gazete satabilmek için tencere tava verdiği dönemlerde. Yani işin çığırından çıkmaya başladığı, gazetelerin sermayenin arka bahçesi olmaya başladığı dönemlerde.
Aynı zamanda siyasetinde arka bahçesi oluyordu gazeteler.
Çünkü işadamları için bir gazete, işadamının daha da zengin olabilmesi için kullanacağı, ya siyaseti tehdit, ya da övgü aracıydı.
Sonra da küresel sermaye geçti işin başına.
O tarihlerden geriye gittiğimizde çok farklı bir tablo görürüz.
Gazeteyi gazeteciler çıkarır ve dönemin en iyi yazarları ve fikir adamları gazetelerde köşe yazarlığı yapardı.
Gazetecilik çok saygın bir meslekti.
Gazeteciler gözünü budaktan esirgemeyen, büyük paralar kazanmayan, ilkelerinden ödün vermeyen dürüst insanlardı.
Gazeteciler doğru haber peşinde koşar, asla yalan haber yapmazdı. Yapmazdı ve asla yaptıramazdınız.
Onlar plazalarda çalışmazlar, köşklerde yaşamazlardı. Buldukları küçük bir odada öyle bir gazetecilik yaparlardı ki, gazetenin satışını zirveye taşırlardı. Elbette bunun bir karşılığı olacaktı. Çok satan bir gazeteye çok reklam verilir, gazetenin satışlarından ve reklamlardan elde edilen gelirle maaşlar ödenir, matbaa masrafları karşılanırdı.
Gazetenin başarısı sermayenin gücüyle değil, gazetecilerin başarısıyla ölçülürdü. En iyi haber yapan, en iyi köşe yazarına sahip olan, en iyi manşeti atan gazete, kapış kapış satılırdı.
Ve her sabah gazetenin çıkmasını heyecanla beklerdik.
Muhabirler, haber peşinde gece gündüz öyle bir koşarlardı ki anlatamam.
Ama hiç yorulmazlardı.
O zamanlar gazeteler Atatürk’ün de dediği gibi milletin müşterek sesiydi.
Önce Basın medya oldu ve sonra ikiye ayrıldı.
Yandaş medya, muhalif medya.
Evet, eskiden dürüst bir basın vardı ama şimdilerde medya var. Artık her şeyde olduğu gibi basında da çok şey değişti ve altından çok sular aktı.
Yani şimdi gazete var, radyo var, televizyon var, internet televizyonu, internet gazetesi var, sosyal medya var, var da var. Ama gerçek anlamda basının olup olmadığı tartışma konusu.
İletişim araçları çoğaldıkça gazeteci azaldı.
Sadece doğruları yazan, yanlışın karşısında ödün vermeden savaşan, iyi şeyler yapıldığında alkışlayan, yanlışa karşı kale gibi dimdik duran, başı dik gazetecilere, elinize aldığınızda bırakmak istemediğiniz, usta kalemleriyle dünyanızı aydınlatan o yazarlara, patronundan çalışanına bin bir emekle hazırlanıp, her sabah özlemle beklediğimiz o gazetelere ne oldu?
Onlar ruhunu çoktan teslim etti.
Sizlere ömür.