Sokağa Çıkılacak, Çık
Bizim için kısıtlamalar gevşetildi ama tedirginliğimiz hâlâ yüreğimizde pır pır.
10.00-20.00 izninin –izin demek doğru mu dersiniz?- başlama saatinden yarım önce çıktım evden.
Önce gazetelerimi aldım, sonra fırından sıcak sıcak ekmek. Kahvaltı etmiş olmama rağmen mis gibi koktu mübarek.
Hemen hemen 75 gündür gazetelerimi site görevlileri öğleden sonra getiriyordu.
Doğrusu erkenden gazete almayı, askıdaki gazeteleri seyretmeyi, ellemeyi değilse bile gözle seçmeyi özlemişim.
Sahilde kısa bir yürüyüşten sonra eş dostla yeniden buluşup selamlaşmanın rahatlığıyla eve döndüm.
Geride kalan 75 günü şöyle bir gözden geçirdiğimde 65 ve üstü yaşa yapılan vebalı muamelesini hiç unutmamam gerektiğine karar verdim.
İstanbul’da Göztepe Medicalpark Hastanesi’nin yanındaki İtimat Peynircisi’nin kapısına “65 yaş ve üzerine servis verilmemektedir” yazan veya yazdıran her kimse, ona “Tez zamanda 65’i göresin.” dualarımızı gönderdim.
Bu duanın iyi dilek mi yoksa ilenç mi olduğuna siz karar verin.
Televizyonlarda konuşmanın şehvetine kapılmış, söyledikleri çoğu zaman bir önceki programda söyledikleriyle çelişen akademik unvanlıları da hatırlayacağım.
Prof. Mehmet Çilingiroğlu’nu da ABD’den zırt pırt “canlı” yayınlara katılması, biliminden, bilgisinden çok "s..... batırdı" diye küfür etmesi, malum el hareketini yapmaktan utanmaması ve türkü söyleyip zeybek oynamasıyla anacağım.
Kolonya dedikleri üç beş liralık suyu on beş liraya satan sözde indirim marketlerini de hatırlayacağım tabii.
GAZETESİ ÜÇ GÜN
Kısıtlama günlerinde saat 24.00 olunca sokağa fırlayan, sekiz haftadan sonra ilk serbest hafta sonunda asker uğurlamasın da dahi olmak üzere bilumum rezillikleri yapanlar da unutulmazlarım arasında olacak.
Unutmayacağım, unutamayacağımı daha birçok şey ver koronalı günlerden ama şu iki notu yazmadan geçemeyeceğim.
İkisi de mesleğimizle ilgili.
1831'de yayımlanan ilk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi'den bu yana geçen Ramazan Bayramı’nda Türkiye üç gün gazetesiz kaldı.
Bu topraklarda Kurtuluş Savaşı'nda bile gazete yayımlanırken gazete patronlarının bu tavrı bırakın Türk basın tarihini, dünya basın tarihine geçti. Fırıncılar, şise sucular kapıma kadar ekmek, su getirip para kazanırken hangi ticari zeka bu uygulamayı hayata geçirdi de gazetelerin-zaten olmayan- çeyrek itibarını ayaklar atına serdi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve yerel gazeteciler cemiyetlerinin dini bayramlarda yayımladıkları gazeteler de yok artık. Bayramda gazetesiz kalmamızın temelinde 1992 yılında o zamanki SABAH gazetesinin sahip ve yöneticileri Dinç Bilgin ve Zafer Mutlu'nun bayram gazetelerini para hırsıyla dinamitlemesi yatıyor. Türkiye'yi üç gün gazetesiz bırakmanın ayıbı patronların ve onların güdümündeki GYY'lerin hanelerine kara leke olarak yazıldı.
Yani dostlar Ramazan Bayramı’nda bayram namazı kılınmadı ama gazetelerin sahip ve yöneticileri yukarıda andığım kararıyla basının cenaze namazını kıldı.
TGC 74 YAŞINDA
10 Haziran 2020, temelinde meslek ahlak ve ilkeleri, onur, emek, mücadele alın teri, özgürlük ve demokrasi yatan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) kuruluşunu 74. yılı.
10 Haziran 1946 tarihinde Sedat Simavi, Sadun Galip Savcı, Cihat Baban, Hayri Alpar ve Sait Kesler tarafından kurulan TGC’nin 1084 sicil numaralı 45 yıllık üyesi olarak cemiyetimize taş taş üstüne koyanları saygıyla anıyorum.
Her yazısına “sevgili okuyucularım” diye başlayan Sözcü yazarı Emin Çölaşan’ın tavana fırlamış egosuna örnekle bu haftaki Üstü Kalsın’ı noktalayalım:
“...Filistin Caddesi'nde yürürken bir kadın yanıma geldi. 'Emin Bey izin verirsen seni göğsünden öpmek istiyorum.' dedi. Hiç böyle bir şey duymamıştım. Nedenini sordum. 'Çünkü senin göğsünde görünmese de şeref madalyası var. Şerefli, haysiyetli bir gazetecisin.' dedi ve göğsümden öptü." Sözcü Hafta Sonu/8 Mayıs 2020 Cuma.