CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

SON SİMİTÇİ

Beşiktaş'ta Cezayir caddesi çıkışında, Deniz Müzesi’nin köşesinde  son simitçiyi...

Son simitçi, akıllılık etmiş Fatih'in gemilerini  taşıdığı gibi o da  tezgahını   caddenin karşısına ,  binanın bir köşeciğine taşımıştı.   

Bundan önceki simitçiler ise  çıkışın başında uyuklayarak  işsizlikten çoktan pes etmişler, sonunda tarihe karışmıştılar. 

Genç, dinamik, otuz otuz beş yaşlarındaydı, tıknaz, kiloluydu. Bir oturuşta  beş simiti bir anda yiyebilecek kadar iştahlı görünüyordu. 

Tahminime göre askerliğini yapmıştı. İşine dört elle, gayretle  sarıldığına göre evde ekmek bekleyeni vardı. Askere gitmeden önce evlendiyse iki çocuğu, askerden sonra evlendiyse bir çocuğu vardı.Rahatlığına bakılırsa  tek çocuklu bir ailesi vardı. Karısı da başı içeride , kanaatkar  bir köylü kızıydı. 

Sağ iseler  eğer ; tahminime göre arkadaşın anası ahırda ineğin altını temizliyor,  babası ise  tarla çit çubukla  meşguldü. 

Gördüğüm ve şimdiye kadar edindiğim tecrübeyle bu arkadaş işini kuralına göre yapıyor, mavi ameliyat eldiveniyle simitleri özenle  tezgâha  diziyordu. 

Kulağına kadar indirdiği kepinin kenarından saçını üç numaraya kestirmiş.  Berberi, bu sağlıklı , yanağından kan damlayan köylü çocuğunun tombul suratını  bugünlerde moda olan  kirli bir sakal ile toparlamıştı.

Yanaştım, bir su aldım. Tenteli tezgahı, kendi hacmi  kadar dışarı taşmıştı.  Büyük karton kutunun içine  soğuk su şişeleri , meşrubat kutuları doldurmuştu. Bir şişe su aldım. Bir buçuk lira verdim. 

Halbuki bu şişe her yerde  1 liraydı. Dert etmedim.  

-Benden öncekiler ağızlarını açıp yatıyorlardı, dedi.  

Doğru, son simitçi diri biriydi. Sıcaktan , zabıtadan bile  şikayetçi değildi. 

-Abi, devlet de haklı, dedi. Herkese meydanı boş bırakırsa olmaz...Zabıta gelmeden  toparlanırım...

-Başka, dedim.

- Başka, dert çok, der gibi başını salladı. 

Yapacak çok şeyi olmadığı apaçık meydandaydı.

Hakkari dağlarında askerlik yapmış , orada   terörist unsurlarla çatışmış olabilirdi. 

Sonunda sağ salim Ağrı'daki köyüne dönüp ,orada babası  evermiş, o da fırsatlar şehri  İstanbul'un yolunu tutmuştu..  

Velhasılı teferruata girersek yazı uzayacak. 

  En iyisi  bu yazıyı burada keseyim. Bu gayretli  arkadaşı, eski mekanın yeni  son simitçisini ağır müşterileriyle baş başa bırakayım...

 

 

<