ASIM ÇALIK

ASIM ÇALIK

SONUN BAŞLANGICI

Önce yazıklar olsun demek lazım herhalde. Düşünsenize son hafta maçına çıkıyorsunuz. Yenerseniz Süper Lige devam, kaybederseniz TFF 1. Ligine merhaba diyeceksiniz. Ama sahaya bakarsanız ilk 10 dakika haricinde tel tel döküldü Fenerbahçe. Böylesine bir durumda kimi suçlayacaksınız? Kim suçlu? Yönetim mi, teknik heyet mi, futbolcular mı? Gelelim hatalar silsilesine: 

Bu görüntünün esas payı yönetime aittir. Sorumluluk verilen Fransız sportif direktöre teslim olmak neyin nesidir? Üstelik Terraneo gibi acı bir tecrübe yaşanmışken. 3 futbolcu satılırken, yerine alınanlar neden kalite terazisine konmadılar alınmadan önce? Benzia Juliano’dan, Slimani-Frey ikilisi Fernandao’dan, Jailson Souza’dan hangi kriterlerle pozitif görülüp transfer edilmiştir?

Bir kaç senedir Volkan form açısından zig zaglı bir çizgi çizerken yapılan eleştiri hep Volkan’ı zorlayacak iyi bir yedek kaleci alınmamasıydı. Peki önünüzde böylesine yaşanmış bir saha pratiği varken, neden Harun’u zorlayacak iyi bir kaleci yoktur yedek klübesinde? Diyeceksiniz ki Berke var bencede. Evet Berke var ama çok genç. 18 yaşında gencecik bir isme bu sorumluluğu vermek için henüz erken.  

EN KÖTÜ KARAR KARARSIZLIKTAN DAHA İYİDİR

“En kötü karar kararsızlıktan daha iyidir” demiş atalarımız hayata yaşabilecek böylesine olaylar için. Ali Koç çok başarılı bir iş adamı. Mükemmel bir iş tecrübesine ve eğitime sahip. Ancak radikal, keskin, çabuk kararları zamanında alamaması inanılamayacak bir durum. Akhisar mağlubiyeti eğer acil eylem planına sebeb olmaz ve aynı şekilde devam edilirse bu Fenerbahçe için hakikaten sonun başlangıcı olacaktır. Mayıs sonunda Süper Ligden başka bir lige selam veren bir futbol takımıyla tanışabiliriz. Bu sadece Türk futbolu için değil Avrupa Futbolu için de istenmeyen bir durum olacaktır.

Cocu en başında gelmemeliydi zaten. Peki neden Cocu tercih edildi? Her ne kadar PSV ile 3 defa üst üste şampiyon olsada, çiçeği burnunda bir teknik direktördü. Avrupa tecrübesi sıfırdı. Yönetimde Comoli de Hollanda’lı hocayı elinde fırıldak gibi çevirebilir, istediklerini hocaya dikte ettirebilirdi ve nitekimde ettiler. Haftalarca neden oynamadı Valbuena? Soldado’nun ismi neden UEFA Avrupa Ligi 23 kişilik kadrosuna yazılmadı. Çünkü bir sene içinde belli sayıda maç oynadıktan sonra her ikisininde mukaveleleri otomatik olarak 1’er yıl uzayacaktı. Cocu’nun her ikisini de az sürelerle oynatması ve mümkünse oynatmaması yönünde telkinler yapıldı. Reyes’deyse tam tersi yaşandı! Bırakın Türk spor sayfalarını, internette hangi yabancı spor sayfasına girerseniz girin, Meksika’lı oyuncunun oynadığı bölge için, “Center Back” yazar. Kısaca Reyes stoperdir, ön libero değildir!

Dünyanın hangi liginde olursa olsun bir takım, hele ki üst düzey bir takım zor duruma düştüğünde kadro dışı kalan oyuncularını affeder. Ki bakın Fenerbahçe’nin  klübesine yüzde doksanı genç ve tecrübesiz oyuncularla dolu. Hangisini oynatacaksınız? Hangisine hamle oyuncusu olarak güveneceksiniz? Üstelik onlar az sürelerle oynatmazsanız, kısa aralıklarla da olsa şans vermezseniz onlara çubukluyu nasıl emanet edeceksiniz? Galatasaray maçından sonra affetmeliydi kadro dışı kalan oyuncularını yönetim. Bu dört oyuncu demektir. Ve yönetim bu konuda hata yapmıştır. 

Erwin Koeman emanetçiydi. Bir iki maçla hepimize “Acaba mı?” dedirtti. Şanssız bir tek adam çünkü kadro hem çok dar hem çok kalitesiz. Ancak en başından beri söylediğim bir şey var. Takımınızı yabancıya emnet edecekseniz; mutlaka, hiç şüphesiz, su götürmez bir şekilde bir yardımcı Türk yardımcı getirmeniz gerekir. Bunun lami cimi yok. Bu yenilginin üstüne teknik taktik konuşulup yazılmaz ama Pazar akşamı maç 1-0 giderken 78’de Topal’ı çıkartıp neden orta sahayı boş bırakıyorsunuz? Akhisarspor’un kontra atak futbolunu ne kadar iyi oynadığını Hollanda’lı hocaya bir Allah’ın kulu söylemez mi? Orta sahayı boş bırakırsanız; 3’de yersiniz, 5’de yersiniz. O yüzden yabancı teknik adamın yanına Türk antrenör şarttır.

Fenerbahçe’nin yediği gollere dikkat ettiniz mi? Tamam ilk golde Harun yüzde yüz hatalı ama golü atan Bokila, Roman ve Skertel’in arkasındayken golü nasıl atabildi? İkinci golde meşin yuvarlağa daha yakın olan Skirtel, Manu’nun golü atmasına nasıl izin verdi? Üçüncü golde İsmail Köybaşı’nın avareliğini, vurdumduymazlığını, sorumsuzluğunu gördünüz mü? Josue topu aldığında, Regattin’e asisti yaptığında, Regattin şut çekmeye hazırlanırken pozisyon aldığında İsmail’in aklı neredeydi? Hakikaten yazıklar olsun! 

Pazartesi günü futbolcuların dinlenme günüydü. Yönetim Pazartesi iznini iptal edip takımın normal antremanını yapacağını deklare etti. Yapılacak ilk iş şu; Ali Koç ve tüm yönetimde dahil, futbolcular, teknik kadro otursun, hepsi 2004-2005 sezonunda oynanan Fenerbahçe Manchester United Şampiyonlar Ligi rövanş maçını seyretsinler. İlk maçı 6-2 gibi farklı bir skorla kaybeden takımın rövanş maçında nasıl mücadele ettiğini görsünler. Serhat’ı, Aurelio’yu, Alex’i, Ümit Ozat’ı, hat-trick yapan Tuncay Şanlı’yı seyretsinler. Hırslarına, arzularına, isteklerine şahitlik etsinler. Belki o zaman Fenerbahçe’nin nasıl bir klüp olduğunu anlarlar. Çubukluya saygı duymanın anlamını ancak o vakit hissederler. 

Yazımı Lefter’in çok güzel bir sözüyle bitireyim; “Ben Fenerbahçe formasını sırtımda değil, başımda taşıdım”. 

<