Sorumlu olmak
Yazdıklarından sorumlu insan. Konuştuklarından da. Vahiyde kaynağı var. Herkes sorumlu. Eşler birbirinden ve çocuklarından sorumlu. Yakın akrabadan sorumlu kılınmış insanlar.Her kes kendi maiyetindekilerden sorumlu. Üsttekiler alttakilerden sorumlu. Yönetenler yönettiklerinden sorumlu. İşverenler çalıştırdıklarından sorumlu. Sorumsuz bir insan yok. Ama bu sorumluluğu bilmeyen, kabul etmeyen, yok sayan, reddeden, bigane kalanlar aldanış içinde olanlardır.
Yazdıklarından sorumlu olan insanlar kimi zaman neler yazdıklarına bir göz atmalıdır. Yazdıkları kimin işine yaramış, kimin yarasına merhem olmuş, kimin sorusunu cevaplamış, bakmak gerek.
Xxxx
Eğer yazdıkları sadece evinin nafakasını sağlıyorsa kişinin, bunu her kes yapıyor zaten. Yazılanlar başka işlere hizmet etmeli. İnsanların kafalarında dönüp duran soruların cevabını kendiliğinden vermeli. Birilerinin düşüncelerini aydınlatmalı, çelişkilerini, tenakuzlarını izale etmeli. Hayata dair, Allah’a dair, ahirete dair, insana dair bir ışık huzmesi olmalı yazılan. Yoksa tam da Yunus Emre’nin kıylü kal’den kastettiği şey olmuş demektir. Dedim-dedi ile hayatı tüketmeye kimsenin hakkı yok. Sakın hayat benim değil mi? Demeye kalkışmasın kimse. Hiçbir hayat kimsenin değil. Eğer o hayatlar taşıyanların olsaydı, onların her biri Filadelfiye’de doğmak, Bern’de yaşamak isterlerdi. Hayat hiç kimsenin değil. Hayat bize Hayy’ın hediyesi, emanetidir. Ondan da sorumlu insan.
Xxxx
Bir ara ‘benim bedenim’ söylemi vardı. Yine insan türü bir sapkınlık içindeydi. Bitmez-tükenmez sapkınlıkları var insanın. Beden senin olsaydı, onun eskimesine, pörsümesine, tükenmesine izin verir miydin? Beden senin olsa onu ruhen terk edip toprağa gömer miydin? Aslında insan neye ’benim’ diyorsa o asla onun değil.
Xxxx
Bazı dostlarınızın yazılarını okursunuz. Bir hoşluk olsun diye edebiyattan, sohbet çevrelerinden, tarihe mal olmuş kıraathanelerden, oranın müdavimlerinden söz ettikleri görülür. Ancak çok önem verilen insanlara ait bir görüş, bir düşünce, bir ifade aktarılamaz. Yüzeysellik o topluluklara da, o topluluklardan söz edenlerde de çok hakimdir. Bir hoş sada kalmış, başka da bir şey kalmamıştır.
İnsan sorumlu olduğunu bilse, kabul etse, benimsese, gereğini yapsa o eski topluluklardan da yeni topluluklardan da sadece hoş sada kalmaz. Unutulmaz cümleler, unutulmaz hikeayeler, hatıralar, eserler kalır.
Xxxx
Söz sahipleri de sorumludur. Kimi insanları görürsünüz. Hep konuşurlar. Anlatacakları hiç bitmeyecekmiş gibidir. Ama onların yaşı muhakkak 80’lidir. Hayata tutunacak tek dal ellerinde kalan konuşmadır. Size, başkasına bir şey anlatmak değil onların ki, hayata tutunmak. Hele bir de kendilerine değer veren, kulak veren birini buldular mı, keyiflerine diyecek yoktur. Ama sorumluktan değil konuşmaları. Kimsenin yarasına merhem olmak da değil. Kimseye hayat için, evren için, ahiret için bir fayda da sağlayıp-sağlamadığı onların umurunda değildir. Onlar konuşmakla hayata tutunmuşlardır.
Xxxx
Aklı başındaysa insanın, sorumluluğunun şuurundaysa, Allah’a inanıyorsa, ahirete inanıyorsa, Hazreti peygamberin getirdiği vahye inanıyorsa, hayata tutunmak için konuşup-yazanlardan olamaz. Yazdıklarıyla adaleti yeryüzüne yaymak ve Allah’ın yüce ismini yüceltmek gayesinden geri duramaz. Konuştukları için de aynı gayeyi gerçekleştirmek ister.
Sorumludur insan. Hiçbir şey kendisinin değil. Hayata gelmesi kendine ait değil, gitmesi de.Doğduğu yer, doğuran anne, onun ortağı baba, başka kardeşler, içine doğulan iklim, çevre, konuşacağı dil, yaşayacağı mali şartlar. Hiçbir şey insanın değil. Tercih etmediği şartlarda yaşamaya mahküum insan. Neyin sahibi olduğunu iddia edebilir?
Xxxx
Hiçbir şeyin sahibi olmayan insan, nasıl oluyor da ‘bu hayat benim’, ‘bu beden benim’ gibi iddialarda bulunuyor derseniz insan olduğu için. İnsan bir meçhul.