CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

SOSYALLEŞMEK İYİDİR...

Apartmandan indim .Üst kattaki komşuya rastladım. Türkiye’ye alıştın mi diye sordum.

Allah şükür yok bir sıkıntı , dedi. Dedi ama hal ve hareketinden sözlerinin samimiyetinden kuşkuya düştüm. Gözlerinin içine baktım. Gözlerinde İsviçre şehirlerinin  güzel evleri, kırları dağları, ulaşımı kolaylaştıran hızlı trenlerini gördüm. İtiraf etti; 

Vatanımızın çalışkan insanlara ihtiyacı var. İşini bilen memurlara değil, dedi. 

Benim de başımdan belediyenin birinde bir olay geçmiş, ben de  bunu gazetede  Efendi Mu  başlığıyla yazmıştım. 

AKP genel merkezine kadar girebilmiş tıfıl bir oğlan kokain çekerken yakalanmış, suç ortakları tarafından ele verilmişti.  

Tamam kokain çekmek suç değil de tıfıl bir oğlan  birdenbire nasıl süper zengin oluyor, dedi .

İyi günler ve dilekler diledim. Ekledim;

İşyerim Kadıköy'de. Beklerim, dedim. Kartın var bende. Geleceğim, karşılığını alınca sokağın başına doğru mutlu,  yürüdüm. İşler işyerinde şıp diye kesilmişti..

Sol taraftaki berber daha  gelmemiş. Ç. cafesini açmamış. Başıboş itler dolaşıyor cafenin yazlık kısımda. Sandalyeler ters çevrilip kilit altına alınmış. Yakın durmadan geçtim. Bu aralar uyanık geziyorlar...

Sağa dönünce Muzo'yu gördüm. Çiçek tezgahının başında yüzü gülüyor.  Muzo,  tıknaz, tombulca. Çay içiyor, esmer iri yarı karisi da yönünü dönmüş sessizce Kuran-i  Kerim okuyor. 

Tavşan kanı çayın şavkı gözüme vurdu.  Cam  bardakta yalın, saf bir kırmızı  yağ gibi aktı.

Baba çay iç. Yeni demledim, dedi. Doğrusu taze çayın rengi çay içme isteğimi kışkırtmıştı. Ne var ki otobüs zamanıydı.  

Sağol , işe geç kaldım, dedim. Gözleriyle pantolonunu işaret etti;

Baba dükkanın açık kalmış, dedi. Gene dükkanı kapatmayı unutmuştum... İstifimi  bozmadan, dükkanı kapatıp  durağa doğru yürüdüm. 

Durakta  Rizeli yaşlı bir adamla selamlaştım. Selamımı memnuniyetle aldı. Mavi gözlü seksen yaşlarında bir adamdı. 

Otobüs gelince kalkıp evine doğru yürüdü.  Otobüse bindim. Kartımı bastım. Bir iki demeden sonra bilet düdüğü geç işareti verdi. 

Otobüs ne dolu ne de boştu. İki kız öğrenci, serbest meslek mesubu olarak tahmin ettiğim bi genç adam, bir kaç  tane de  ev hanımı vardı. Hepsi de maskeliydi. Belki de bir yeri soymaya mi(!) gidiyordular..

Kadıköy ‘de  indim. Yavaşlayan trafiğin arasından karşı kaldırıma geçtim. Oradan yukarıya doğru uzanan sokağa daldım. Sol taraftaki  marketin önünde  durup içerideki kasiyer kıza baktım.

 Kasiyer kız ufak tefek, incecik, hepi topu tiri yirmibeş yaşındadır. Saçları sarı, gözleri cam göbeği mavidir. 

İçeriye girip  mahsustan çoktan tükenmiş bulunan saksıyı sordum. Gözlerini kocaman açıp üzüntüyle;. Çoktan bitti, dedi. 

Kızın gözleri turkuvaz maviydi; mavinin üzerinde de  lacivert bir nokta vardı...

İşyerine ulaştıktan sonra çaycıdan bir çay istedim. İçerken   birikmiş kağıtları bir kenara ayırdım. Yoldan geçerken selamlaştığım konuştuğum insanları gözden geçirdim. Enerji almış, vermiştim. Başım ağrımıyor, tepemde yeller esiyordu. Kendi kendime ; 

Sosyalleşmek iyidir,  dedim.

<