Stephen Hawking ve tanrı yanılgısı (1. Bölüm)
Daha önceki yazımda Kara Delik teorisi, Zaman ve Tanrı Parçacığı konularına değinmiştik. Bu yazımda ise Stephan Hawking’in bu teorilerin üzerine bina ettiği, Tanrı yanılgısı düşüncesini iki bölüm halinde ele alacağız.
Stephen Hawking Tanrı yanılgısı tezini ilk olarak Yunan mitolojisine dayandırır. Tanrıların oluşmasını insanların doga üstü olayları anlamlandırma çabası olarak görür. M.Ö 300 lerde Aristakrus’un farkına vardığı güneş tutulması olayına, vikinglerin Molls Tanrısı demesi, Şimşek olaylarını anlamlandırmak için Toor adında bir Şimşek Tanrısı oluşturmaları, Yine fırtına oluşturan Aegir, yani Fırtına Tanrısı ve Skoll adını verdikleri gökteki kurt biçiminde olan ve güneş tutulmasını düzenleyen Tanrı. Hawking, “tüm bu tanrılar, insanların anlamlandıramadıkları şeyleri anlamladırmak için bilim üstü bir varlığa ihtiyaç duyduklarını gösteriyor” der .
Bu düşüncenin bir kaç açıdan problemli olduğunu düşüncesindeyim.
İlk olarak Tanrı kavramı doga üstü olayları anlamlandırmak için kullanılmaz. Kutsal metinlerde doğa üstü olayların, bir ölçü ve dizayn sonrasında olduğu söylenir. Ancak varlığın kaynağı olarak Tanrı gösterilir. Kaynak Tanrı ise kainatın oluşum sürecide ölçü, diger bir ifade ile denge ve kadere tabi olmuştur. Örneğin Kuran’da sekiz yerde dünyanın yaratılışının bir ölçü ile oluştuğu ifade edilir. Bazı Kuran bilimcileri buna kader desede aslında bu ölçünün bilim olduğu hatta bilimsel yasalar olduğunu söylersek yanılmamış oluruz. Yani Kutsal metinler ve özelde Kuran Hawking’in bu düşüncesini çürütüyor.
Üstelik Hawking in bu tezi, insanın içersinde bulunan, “bir yaratıcı arama” içgüdüsünü dogrular niteliktedir. Hawking dinsel kitaplarda değinilen fıtrat, yani yaratılıştan insana verilen yapının Tanrı’yı arama yönünde dizayn edildiği düşüncesini güçlendirmiş oluyor.
İkinci olarak, Hawking’in böyle düşünmesinde ortaçağ Hristiyan düşüncesinin büyük etkisi var. 1277 yılında Papa XXI. Ioannes’in bir fermanla doga yasalarının dine karşıt olduğunu belirtmesi, Hristiyan alemindeki Tanrı düşüncesini büyük oranda yaralamıştır. Oysa aynı dönemde İslam medeniyeti bilimsel çalışmalarla bilim tarihine katkıda bulunmaya devam ediyordu. 1200 lü yıllarda Cabir Bin Hayyam atomun varlığına ve enerjisine değinen yazılar kaleme almıştı. Daha eskilere gidecek olursak (780-850) Harizmi’nin “hesap sanatına dair” isimli eserinde sıfır harfinden bahsettiğini görebiliriz. Bu örnekler uzar gider. Buradan şu sonuca varıyoruz ki bazı tarihi vakıalar ile bazı temel prensipleri eleştiremeyiz yada yok sayamayız. Yani aynı dönemde Hristiyan din adamları, bilime karşıt olarak dururken İslam bilim adamları ise bilime katkıda bulunmaktadır. Bu durum dahi; bize Hristiyanlığı eleştirmek için kullanabileceğimiz bir argüman vermez.Nasıl günümüzde İslam adına konuştuğunu sanan ancak İslam ile yakından uzaktan hiçbir alakası olmayan Alim geçinen şahsiyetciklerin üzerinden İslamı eleştiremeyeceğimiz gibi. Aksi halde Hawking’in hatasına düşmüş oluruz.
Hawking daha ilk baştan Tanrı yanılgısı tezini Papa’nın bilinçsizce yapılmış açıklamalarına ve insanların içgüdüsel olarak bir yaratıcı gücü arama dürtüsüne baglıyor. Buda yetmezmiş gibi 1985 yılında katıldığı bir toplantıda Papanın “Evrenin işleyişi üzerine fikirler çok güzel ancak; evrenin kökeni hakkında soru sormamalıyız” sözlerinden çok etkileniyor ve dinin bilimin önünde bir engel olduğu sonucuna varıyor.
Yukarıdada bahsettiğim gibi bu sonuca kişiler üzerinden varması zaten problemli bir bakış açısı. Sadece Hristiyanlık değil İslam, Budizm,Marksizm yada bir başka ideoloji olsun, kişiler üzerinden ideolojiler eleştirilemez. Aslında Hawking Tanrı yanılgısını oluştururken kendi yanılgısının içinde kayboluyor diyebiliriz.
Birinci bölümde Hawking’in Tanrı yanılgısı tezinin sosyolojik boyutundan bahsettim. Ikinci bölümde ise Hawking’in Zaman, Tanrı parçacığı ve nedensellik ilkeleri üzerine bina ettiği “yaratılışın kökeninde tanrı yoktur” düşüncesini incelemeye çalışacağız. İkinci bölümde görüşmek üzere….
E-mail, Facebook, İnstagram: [email protected]