Stephen Hawking ve tanrı yanılgısı (2. Bölüm)
Bir önceki yazimda, Stephen Hawking’in Tanrı Yanılgısı tezini sosyolojik olarak değerlendirmiştim. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki; bu yazılarım kesinlikle ateizim eleştirisi değildir. Sadece varsayımlarla ve kanıtlanmamış teorilerle Tanrı yoktur demenin Tanrıya inanan insanlara yapılmış bir haksızlık olduğu inancindayim. Elbette bu konuda herkesin bir fikri vardır. Buradaki amacım ortada olan bir teorinin bakış açısının başka yönlerden de değerlendirilebileceğini göstermek ve bu teorinin ön kabul olarak tartışılmadan kabul edilmesinin doğru olmadığı gerçeğini ifade etmektir. Tartışmasız Stephen Hawking büyük bir Fizikçi idi. Lakin bir felsefeci yada sosyolog değildi. O nedenle, sadece tarihsel olaylara bakarak Tanrı gerçeğini yorumlamaya çalışması, kendisini başlı başına bir yanılgı içine sokmuş oldu. Bu fikrin problemli olduğunu geçen yazımda anlatmaya çalışmıştım. Bu yazımda, yani geçen yazımın devamı olan 2. Bölümde ise Tanrı yanılgısı tezinin bilimsel temelleri üzerinde biraz kafa yoracağız.
Stephan Hawking, eski zamanlarda yaşamış insanların Tanrı’nın varlığını dogadaki olaylara bağlamalarını şu şekilde eleştirir. Tenisi yöneten yasalar vardır. Bu yasaları insanın belirlediği yasalar ve Sabit yasalar olarak ikiye ayırabiliriz. İnsanın belirlediği yasalar: Kort’un büyüklüğü, raketin boyutları vb. Sabit yasalar ise; Raketin vuruş açısı, topun hangi hızla nereye gideceği vb.
Aynı Tenis yasalarının sabit olması gibi Doğa yasalarıda sabittir. Yağmurun yağması, şimşeğin çakması vb gibi. Ve devamında Hawking o beklenen soruyu soruyor. “Doğa yasaları sabit ise Tanrı’nın buradaki rolü nedir?”
Öncelikle bu tez ile Kutsal metinlerin Tanrı düşüncesi çelişmiyor. ilk olarak bunu söylemek lazım. Bu tez sadece eski insanların doga olayları ile Tanrı’yı bulmaya çalışmalarının yanlış olduğunu gösterir. Oysa 1. Bölümde anlattığım gibi Kutsal metinler, Doğadaki yasaların var olduğunu zaten kabul eder. Ancak bu yasaları koyan, kainatı oluşturan gücün Tanrı olduğunu savunur. Kuranda sekiz yerde Tanrı kainatı bir ölçü ile yarattı der.Bu ölçü elbette, kainatta varolan bilimsel yasalardır. Yani bu yasaları koyarak Tanrı, oyuna ilk baştan katılmış oluyor. Stephen Hawking’in dediği gibi “yasalar varsa o zaman Tanrının rolü ne ?” gibi bir soruya; “Tanrının rolü bu yasaları koymaktır.” diyebiliriz.
Stephen Hawking evreni hazırlamak için üç malezemeye ihtiyacın olduğunu belirtir. Bunlar 1.Madde (kütleden oluşan malzeme), madde her yerdedir. Uzayda toz yada kaya parçası şeklinde. 2.Enerji , Güneşe bakarsak onu yüzümüzde hissedebiliriz. İşte bu enerjidir. 3.Space ( Boşluk) Hawking herkesin kafasındaki soruyu tam burada soruyor. Nereden geldi bu üç malzeme?
Einstein’ın kütle=enerji teorisini kullanarak artık maddeyi çıkardı. Bu şekilde maddenin nasıl oluştuğunu açıklamış oldu. Artık elimizde bir madde vardı. Eksik olan şey enerji ve space
Burada Enerji ve (space)boşluğun meydana gelmesini negatif enerji tezi ile açıklıyor. “Madde Pozitif enerji ise (space)boşlukta yayılan bunun zıttı olan şey negatif enerjidir.” diyor. Artık enerji ve space(boşluk)de nereden geldi biliyoruz.
Hawking negatif enerji tezini devam ettirerek şunları söyler; “Bunlar yani (pozitif ve negative olan şeyler) birbirlerini sıfırladığında hiçliği oluşur.” O zaman bunlarında hiçlikten geldiğini savunabiliriz . Bu tezini ve bunun olabilirliğini Quantum mekaniği ile şu şekilde izah etmeye çalıştı. Quantum mekaniğine göre;
Maddenin alt moleküllerine atomik düzeyde baktığımızda, bu düzeyde protein gibi parçacıkların Quantum mekaniği ile haraket ettiğini görürüz. Bu parçacıklar kısa bir süreliğine ortaya çıkarlar ve başka bir yerde yeniden ortaya çıkmak için tekrardan kaybolurlar. Diğer yazılarımı okuyanlar bu hikayeyi hatırlayacaklardır. Tabiki Tanrı parçacığı.
Hawking tam burada Big Bang teorisine geçiş yapıyor. “Evren ilk meydana geldiğinde evreni meydana getiren maddenin proteinden daha küçük olduğunu bildiğimizden aynı atom altı parçacıklarda olduğu gibi bu ilk madde bir anda hiçlikten oluşmuş olabilir” diyor. Yani kendiliğinden oluşmuş olabilir. Tanrı parçacığı konusunu açıklarken buna değinmiştik. Big bang de zaten Tanrı parçacığı kendiliğinden ortaya çıkıp herşeyi değiştiriyordu.
Peki bu kendiliğinden ortaya çıkış Tanrı yoktur tezini güçlendiriyor mu? Bence Tanrı düşüncesi ile çelişmek bir yana, Tanrı vardır; düşüncesini güçlendiriyor. Tanrı zaten sürekli yaratan değil midir? Yoktan var eden yani bir şeyi hiçlikten varlık aleminde var kılan olgudur. Tanrı parçacığıda bu şekilde bir anda ortaya çıkıvermiştir. Big Bang de anlatılan ilk maddede Tanrı tarafından bir anda oluvermiş olamaz mı ?
Hawking bu açıklamanın geleceğini elbette tahmin ettiği için “Peki Quantum yasalarını tanrı mı yarattı?” Sorusunu nedensellik ilkesini çürütmeye çalışarak bertaraf etmeye çalışıyor.
Peki Nedensellik ilkesi nedir? Nedensellik ilkesinin en sade tanımı; herşeyin bir nedeni olduğuna inanmaktır. Daha basit bir anlatım ile şöyle diyebiliriz. Dünya nasıl meydana geldi ? Toz bulutundan. Peki toz bulutu nereden geldi ? Büyük patlamadan, yani Big bang’den. Peki patlayan o ilk madde nasıl meydana geldi ? …. Yani hepsini nedensellik sırasına koyduğumuzda sonuç olarak yaratıcı bir varlığa ulaşmamız gerekiyor.Herşeyin bir nedeni varsa yaratılışın nedeni de Tanrı’dır. Nedensellikte, zaman içerisinde olan şeyler birbirinin bir sonucudur. Yani nedensellik ilkesi için zaman kavramı çok önemli. Bunu bir kenara yazalım.
Hawking devamında şunları söyler;
“Günlük hayatta yaşadığımız şeyler zaman içinde daha önceden yaşanmış birşeyin sonucu olduğuna bizi ikna eder. Böylece evrenin oluşmasına Tanrı’nın neden olduğuna inanmamız doğaldır. Ancak evrenin oluşmasında bu böylemidir?.”
Bunun böyle olmadığını Einstein’ın Kara deliklerde zaman teorisinden faydalanarak açıklamaya çalıştı. Einstein Kara deliklerde zaman durur der. Yani zaman çalışmaz. Kara deliğe giren bir madde için zaman kavramı ortadan kalkar. Hawking bu teoriyi Big bang teorisi içinde geçerli görür. “Big bang olmadan önce zaman yoktu . Tabiki zaman yoksa nedensellikte ortadan kalkar.” dedi. Yani zaman yoksa nedensellik ilkeside yoktur. Nedenselliğin olmadığı bir ortamda Big Bang’i oluşturan bu maddeyi kim yarattı sorusunu sormamızda anlamsız olur.
Peki bu yaklaşım Tanrı’nın olmadığı sonucuna bizi götürür mü? Kanaatimce hayır. Neden peki ?
Öncelikle Nedensellik ilkesini ortadan kaldırsak dahi ortaya çıkan hiçlik bize Tanrı yoktur demez. Burada Hawking’in temel yanılgısının Kutsal metinlerdeki Tanrı’nın özelliklerini bilmediğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Tanrı için zaman kavramı zaten yoktur. Çünkü Tanrı zamandan münezehtir yani bagımsızdır. Zaman dediğimiz olguya dahil degildir..
Tüm bunlara ek olarak Kutsal metinlere ve özelde Kuran’a bakarak zamanın zaten yok olacağını söylersek yanlış yapmış olmayız.
Bir çok islam düşünürü yaratılmış herşeyin fani olduğunu ve yok olacağını söyler. Burada biz bu düşünceye zaman kavramınıda dahil edersek zamanda sonradan meydana geldiği için “zaman kavramıda fanidir ve yok olacaktır.” diyebiliriz. Eğer herşey gibi zamanda yok olacaksa, “geriye, tanımlanamayan bir durumda yalnızca Tanrı kalacaktır” düşüncesi ortaya çıkıyor.
Tüm bu açıklamaların sonunda Hawking’in “Zaman yoksa hiçlik vardır ve Tanrının olmasıda mümkün değildir.” tezi geçerliliğini yitiriyor.
Hawking sadece bir fikir ortaya attı. Farklı bir açıdan “Tanrı olmayabilir” dedi. Belki de Tanrı gerçekten yoktur. Ama Hawking’in yaratılışın kökeni tezi ile bunu kanıtlayamadığı düşüncesindeyim.
fBir sonraki yazımda “Yapay Zeka ve gelecekte getirebileceği tehlikeler”den bahsedeceğim. Terminatör filmi gerçek mi oluyor? Robotlar Dünyamızı ele mi geçirecek? Gelecek yazımda görüşmek üzere ….
E-mail – Facebook – İnstagram : [email protected]