ŞÜHÛDÜ’L-HÂL
ŞÜHÛDÜ’L-HÂL
Yargı, son yıllarda en çok eleştirilen kurumların başında geliyor…
Kimi zaman ilk basamak mahkeme kararlar sıkça bozuluyor, kimi zamanda Anayasa Mahkemesi kararları eleştiriliyor ve eşit ağırlıklı bir başka mahkeme tarafından verdiği bozulamaz hükmündeki kararları adeta yok sayılıyor.…
Bizim siyasi literatürümüze uluslararası kararlar için yerleşmiş ve de dünyada kabul görmeyen bir ifade var; Bizim için yok hükmündedir…
Nitekim bu ifade son 2 yıldır yargının çelişen bir çok kararları ile “hukuk şişmezliği” veya “hüküm uyuşmazlığı” gibi bir tanımlamalarla anlatılacak gibi değil..
Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesinin kararları “yok hükmünde” sayması pek alışık olduğumuz hukuk normlarıyla pek anlatılamıyor..
Bu tür hukuki açmazlık, ilk mahkemelerin kararlarını da tartışmaya açıyor ve “ne kadar doğru karar” sorusunu akla getiriyor…
Avrupa ve Amerika “juri sistemi” ile bu sorunu “kamu vicdanı”na bıraktığını söylüyor..
Oysa Türk yargı sisteminin belleğinde “şühûdü’l-hâl” diye bir kurum var…,
Neymiş bu “şühûdü’l-hâl” diye baktığımızda bu konuda bir çok araştırma olduğunu söylemek mümkün…
“şühûdü’l-hâl”’in yapısına ilk bakıldığında “yargıda yerinde denetim” sistemi veya “bilimsel juri “ gibi bazı ön kabullere varılabiliyor.
Neymiş bu” şühûdü’l-hâl” bir bakalım
“Osmanlı klasik döneminde mahkemede kadı/hâkimin yanında duruşmalarda hazır bulunan ve genellikle sayıları (farklılık arz etmekle beraber) beş ile on arasında değişen ve kimi zaman da otuza kadar ulaşan aralarında müftü, müderris, emekli kadı ve diğer âlimlerle beraber toplumdan her meslek ve sınıfından insanlar yargılamaya şahitlik etmektedir. Bu insanlar bazen müşâvere heyeti, (danışma kurulu) bazen verilen karara ve tescillere şâhit tutulan müşâhidler (kararlara tanıklık eden) topluluğu, bazen yargılamanın, usûl ve kurallar çerçevesinde yapılıp yapılmadığını gözlemleyen murakabe heyeti,(denetim kurumu) bazen de bir ehl-i vukuf (bilirkişi) olarak mahkemede hazır bulunmaktadırlar. Bu şekilde görev yapan heyete şühûdü’l-hâl denmektedir”
Böylesi bir heyetin verdiği kararlarda pek bir yanlışlık beklenemez doğal olarak..
Oysa bugünün yargılama sisteminde ağır cezalar hariç tek bir yargıcın Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ön görülmektedir.
Çıkan karar ise yine itirazlar üzerine . İstinaf mahkemelerine denetim için gider. , T.C. Adalet Bakanlığı Hukuk Sözlüğünde de yer aldığı üzere istinaf “Bir işe yeniden başlamak, Dava mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim” şeklinde anlatılabilir. Bir başka anlatımla 1. derece mahkemelerin vermiş olduğu nihai kararın, tekrar değerlendirilmesi için bir üst mahkemeye sunulan seçeneklere olanak sağlayan hukuki bir süreçtir.
Yani süreç çok uzun… Oysa yerinde ve anında denetim bir çok sorunu çözebilir mi?
Kısaca bu sorun Türkiye’de hiç tartışılmıyor…
Bizim gibi ara sıra yargıya işi düşenler bu uzun süreç için kafa yoruyor. ..
Çünkü sonuç olarak verilen her karar sonrası yargı sert bir dille eleştiriliyor ve yargıya olan güven sarsılıyor..
Mutlaka bir “şühûdü’l-hâl” denetimi getirilmesi gerekmiyor…
Ancak yargı kararlarını hem kısa sürede tamamlanması hem de, az tartışılır olması için bir yol gösterici bir tarihsel sürecimiz var…
Modernleştirip, işlevli hale gelmesi yargı içinde koruyucu bir şemsiye olacaktır…,
Ayrıca bir kişinin vicdani kanaati yerine çoğunluğun vicdani kanaati daha doğru bir seçenek gibi geliyor…