TARİHDEN ALINTILAR
Boğazı atla geçen Türk Subayı Çanakkale Boğazı ile İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçenlerin ilki, yabancılardır. Bunlar arasında ünlü kişiler de vardır. Meselâ Lord Byron , Çanakkale Boğazı'nı Polonya ihtilalcilerden Lenore Zewerskenski İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçmişlerdir.
Şimdi, Nâzım Bey'in, ne için atıyla Boğaz'ı geçtiğinin hikâyesine gelelim ;
Balkan Savaşı sırasında ordumuzun bazı Alman subaylar uzman olarak kullanılmış. Albay Veit Süvari okulu öğretmenliğine tayin edilmiş. Nâzım Bey, o sıralar süvari yüzbaşı olarak görev yapıyor.
Vakit gecedir , Boğazın Anadolu yakasından birliğimize düşman hakkında çok acele bilgi verilmesi gerekir.
Alman Albay bunu nasıl ulaştırabiliriz diye sorar, Kimseden ses çıkmaz.
Nazım Yüzbaşı hemen kalkar ; Ben ulaştırabilirim der.
Abay nasıl der ?
Nazım Bey cevap verir ; Atımla der.
Ve atına biner Rumelihisarı'ndan denize dalar, bazen at üstünde, bazen de atın kuyruğu ile karşıya geçer...
Bu olay, İstanbul kadar , Avrupa basınında da geniş yer bulur...
*
Dişe diş...
Ahmet Vefik Paşa, Paris'te elçiyken III. Napolyon'un arabasına benzer beyaz bir araba yaptırmış. Paris sokaklarında gezerken, beyaz arabayı gören Parisliler, İmparator zannıyla kendisini selâmlarmışlar.
Fransız Dışişleri yetkileri rica edildiği halde paşa oralı olmamış. Mesele bizim hariciye nazırına intikal etmiş. Bu konuda Paşa'nın yanıtı ;
Fransız hariciye nazırı , kendi elçilerinin Boğaziçi’ndeki padişahın kayığı gibi mükellef teknelerle dolaştığını görmüyor da , benim arabamı mı görüyor. Boğaziçi’nden o kayıklar kalkarsa , Paris'ten bu araba kalkacaktır.
Bir süre sonra Boğaz'dan kayıklar kaldırılmış, Paşa da arabasını siyaha boyatmış...
*
Şah İsmail Tahtı.
Topkapı Müzesi'nin Hazine Dairesi'nde herkesin ilgisini çeken üzeri inciler , yakutlar ve diğer kıymetli taşlarla işlenmiş tarihi taht Ülkemize nasıl gelmişti.
O sıralarda İranlılarla Türkler arasında da bir çok kavgalar olmakta, devamlı bir barış hasreti çekilmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'yla hoş geçinmek arzusunda olan Nadir Şah , bir elçilik heyeti muhafazasında Osmanlı Hükümdarı I. Mahmut'a sözünü ettiğimiz tahtın da bulunduğu bir takım hediyeler gönderiyor. Ve o ünlü tahta Topkapı Sarayı'nda gelip yerleşmiş oluyor..
*
Atatürk'ün verdiği vaaz ;
"Camiler , saçma sapan konuşmak için yapılmamıştır. "
Atatürk’ün yakın silah arkadaşı Kılıç Ali anlatıyor ;
" Milli mücadele günlerinde, memleket içeriden ve dışarıdan, düşmanların fitnesi altında buluyordu, dinsizler, imansızlar feryadıyla memleketin her tarafında isyanlar başlamıştı.
Atatürk ile Ankara Hacı Bayram Cami'sine gittik. Cemaat dolu. O esnada hoca vaaz veriyor. Şöyle diyor ; Bir Müslümanın öldükten sonra yedi başlı bir yılandan çekeceği kabir azaplarını anlatıyordu.
Paşa, hocayı dinledikten sonra, kulağıma eğilerek "Sabretmek lazım" dedi.
Aradan bir müddet geçtikten sonra başka bir Cami'ye gitmişler. Gene cahil vaazlar...
Mustafa Kemal bu sefer tahammül edememişti, ayağı kalktı ;
" Efendiler! Camiler , birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak , saçma sapan konuşmak için yapılmamıştır!” diyerek hocalara örnek olacak şekilde Türkçe vaazda bulundu.
"Camiler, itaat ve ibadetle beraber, din ve dünya işleri için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani meşveret için kurulmuştur. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması elzemdir.
İşte biz burada din ve dünya için istikbal ve istiklal için, bilhassa hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
Fikirler manasız , mantıksız safsatalarla dolu olursa , o fikirler hastadır. Keza sosyal hayat , akıl ve mantıkla ilgisi olmayan , faydasız , üstelik zararlı inanışlarla ve ananelerle dolu olursa felce uğrar.."
"Cahillerin ve yobazların elinde bir ticaret metaı haline gelen hurafenin İslamiyet’te yeri olmadığını anlattı."
Halk doyamadı bu sohbete....
Saygı ve Sevgilerimle.
Kalın sağlıkla.