CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

TARİHİN HAFIZASI...

Rahmetli dayım Mehmet Kurak , Elazığ'ın Baskil ilçesine bağlı bir köyde doğdu. Yetmiş yıllık ömrünün büyük bir kısmını burada geçirdi,  kalanını ise İstanbul'da bitirdi.

İlkel zamanların mağaralarına benzeyen bu köyün toprak damları yağmurda loğlanır, kışın kürünür. Yerler beyaz toprakla sıvanır.  Bu evlerin kapılarından içeriye başınızı uzattığınızda, bir duvarın dibinde sönmeye yüz tutmuş bir ocağın başında   küllenmiş ateşi canlandırmaya çalışan  bir pir ile (yaşlı kadınla) görürsünüz.. Yüzyıllık hatıralara gömülmüş bu yaşlı insanların etrafında bir zamanlar oğulları, kızları , torunları dönerdi.

Şimdi beli bükülmüş , eğri büğrü bastonlu ihtiyarlar, kurumuş dere yataklarını izleyerek aşağılarda perçinlerini (bahçelerini) denetlemeye  gidiyorlar.

Köyün hemen bütün toprağı kuraktı, susuzdu. Tarlalar, meşe ormanlarından  açılmış küçücük toprak parçalarıydı..

Bütün köylülerin olduğu gibi dayımın da toprağı küçük, suyu kıttı. Buralara, bazen arpa, bazen colban, bazen mercimek ekerlerdi.

Toprak  bölüne bölüne küçülmüştü. Herkesin birbirinin toprağında gözü vardı. Sınır ve su sırası ihlalleri yüzünden gençler arasında kavga eksik olmazdı.

Küçük dayım, Mehmet dayımın tarlasından  bir karış içeriye kaysı, ceviz ağaçları dikip , sınırını ihlal edince kavga çıktı. Kavga sırasında kolu kırıldı, Kolu  üç dört ay  askıda dolaştı.

Allah gani gani rahmet etsin; dayım toprağın bir parçası, bir türküsüydü. En sert tütünü ve en acı biberi burada yetiştirirdi. Çocuktum; acı biberleri yediğinde ağzından alev attığına ben şahidim.

Her şeye rağmen bıraksalar evden toprakla yatıp  toprakla kalkacaktı. Toprağa dönük yüzü her zaman şen ve umutluydu. O toprağı ile Allah arasında hiçbir aracı kabul etmemişti. Çocuklarına ille de çalış demezdi. Herkes görevini bilirdi.

Okur yazar değildi. Türkçeyi askerde öğrenmişti. Bilgi ve görgüyü de bu topraklardan; anasından babasından öğrenmişti.

Tarih okumamış ancak güzel hikayeler anlatmayı  öğrenmişti. Bu toprağın sakinleriyle ,köylülerle,  börtü böcekle, türlü yabani  hayvanla, otlarla dostça yaşardı.

Onun komşuları Mamo derlerdi.

Rahmetli dayım iki kere evlenmişti. İlk karısı haftasına gitmiş bir daha da evine dönmemişti. İkinci hanımı ise evine ve toprağına bağlı sağlam yapılı ,yiğit bir kadındı.

Allah onlara dört oğlan ,iki kız verdi.

Dayım ilk oğluna ( ki, kendi gülmeden gözleri gülerdi) Vahdettin ismini koydu. (Ki, isim  benim çocukluğumda netameli isimlerdendi. Zira resmi tarih bu son Osmanlı halifesi ve padişahını hain sayıyordu.)  

Bundan olmalı ki, bu çocuk aklı başına gelince ilk işi ismini değiştirmek oldu. Daha sempatik ve sosyetik bir ismi, Vedat ismini aldı. Böylece ismi yoruma kapanmış oldu.

Sonraki oğullarından ortancanın adı  Selahaddin, sonrakinin adı ise Adil idi.

Rahmetli dayımın  tarih bilgisi var mıydı? Sanmıyorum. Hiç bir zaman tarihten söz açmamış, son Osmanlı Padişahından söz etmemişti. Hele halife  yanlısı olduğunu kimse ileri süremezdi. Kudüs Fatihi Selahaddin hakkında da bir bilgisi olsaydı muhakkak bize anlatırdı.

O  , beş vakit namazında verdikleri için Cenab-ı Hakk'a şükür eden  da yüz kök kayısısına  don vurmaması için O'na yalvaran bir Müslümandı.

Kudüs Fatihi, Kürt Selahaddin hakkında da kendisinden bir söz duymadım. Peki Adil ismini , Selahaddin'in kardeşi olduğunu bilerek mi  koymuştu?  

Ya şimdi başarılı bir felsefe öğretmeni olan  oğluna da mı  Cengiz ismini  Türk tarihini okuyarak   koymuştu ?..

Bu soruların cevabını ondan başkası asla söyleyemez.  Çünkü o şimdi ,Edirnekapı mezarlığında medfun, geçmiş günlerin hayaliyle sağ yanına uzanmıştır.

Şimdi çocukları İstanbul'da müteahhitlik sebze meyve komisyonculuğu yapmakta, bayramda babalarını ziyaret edip ruhuna Fatiha okumaktadırlar...

Ümmi  olan dayım, kabrinde tarihin hafızasıyla koyun koyuna yatıyor; ardında bıraktığı sorularla yaşayanları şaşırtarak...

Köye gelince, köyün  gençleri bu zor topraklardan umutlarını kesip  İstanbul'a gittiler, ardlarında beli bükülmüş, durup dinlenirken eski günleri gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçen ihtiyarlar  bıraktılar... 

<