M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

TARLA NEMLİ OLMADAN TOHUM YEŞERMEZ! (2)

Aradan yaklaşık kırk yıl geçti. 

O insanlar; aramızdan teker teker ayrıldıkça, abdestli hamura dokunmaya annelerimizi birer birer öteler yolcu ettikçe, çocuğunun boğazından haram lokma geçirmemek için gecesini gündüzüne katan babalarımızı toprağa yolladıkça ve hele hele de uykunun bile uykuda olduğu vakitlerde insanlığın selameti için gözleri nemli yüreği ateşli dua eden ak sakallı, nur yüzlü dilleri kaybettikçe dünyamız da eksildi; güven duygumuz, emniyet bakışımız da kayboldu.

Peki aradan sadece kırk yıl geçmiş olmasına rağmen neden bu kadar çabuk eksildik ve nerede kaybettik? 

Bu soruyu günümüz geleneksel İslâm anlayışına sahip biri(leri)ne yöneltseniz anında verecekleri cevap “dış güçler, gayri Müslimler, kahrolsun Siyonizm” cevabını alacaksınız.

Haklılık payları var mı, elbette var

Ama tek sebep bu mu, bence hayır!

Haklılık payları var çünkü, dünya geneline baktığınızda Afrika’da Boko Haram ve El Şebab, Afganistan’da El Kaide ve Taliban, Suriye ve Irak’ta IŞİD gibi örgütler; bilinçli kurulan grupların doğuşu ve büyümesi bugün dünyanın egemenliğini elinde tutan erklerce sağlandı ki, burada onların kim olduğunu uzun uzun saymaya gerek yok. 

Ancak, finanse edilen ve artık bu finansmanın saklanmadığı bu örgütlerin ne fikirsel altyapıları ne din anlayışları ne de İslam gibi yaşatma, sevgi, merhamet ve adalet üzerine kurgulu bir din anlayışını; yok etme, nefret, kin, öfke üzerine kurgulayan yorumlayış biçimini “yoktan var edip”, bu örgütlere empoze etmedi bu güçler. 

Evet, lider dediğimiz beyin takımları belki kendilerinden idi, kendilerinin yetiştirdikleri idi ama bu örgütlere katılanlar, ötelerdeki cennet hayaliyle yaratılmışa dünyayı cehennem edenler kabul etmek istemesek de aramızdan çıktılar

Misal şu an gündem olan Talibân’ı ve onu doğuran mücahitleri az önce andığım gibi zamanın Sovyetler Birliği’ne karşı güçlendiren, besleyen ve destekleyen ABD idi evet ama; 1994 te bir araya gelip, 1996 yılında ABD ve Pakistan’dan aldığı destekle iktidar olduğunda; kız çocuklarının okutulmamasından tutun, kadınların gündelik yaşamına, müzik yayınına, erkeklerin sakallarından giyim kuşamına kadar her alanı “radikal” bir din anlayışı ile yasaklayan, tüm dünyada herkesin İslam’a bakış açısını değiştiren şey Talibân’ın din adamlarının verdiği fetvalardı ki, hala bu fetvalar yerinde olduğu gibi duruyor. 

Yani işin en kısa tarifi, adamlar bizi “bizim silahımızla” vurdular, vurmaya devam ediyorlar.

Bir yerlerde sabit kaldığı sanılan “değişmez, değişmesi teklif dahi edilemez” sanılan doğruların; günümüze endekslenmesinde yaşanan sorunlar, günümüz İslâm’ın güncellenmesi tartışmalarının kısır fikirlere teslim edilmesi gibi, evrensel çağrıya sahip bir dini bağnaz, tutucu, ceberrut, yok eden bölgesel bir din olarak sundu. 

Malumunuzdur ki alkış çift elle çalınır.

Bu mayanın tuttuğunu, fitne tohumu atılan tarlanın nemli olduğunu idrak eden kravatlı, üniformalı, önlüklü imparatorluklar, bu kez tarlaya IŞİD tohumunu ekti ve bunu açıkça da geçmiş yıllarda beyan etti. Bu beyanı merak edenler, ABD li General Wesley Clark’ın “DAEŞ’i biz kurduk” demecini araştırsınlar lütfen. 

Ama bu tohum, öncekilerden çok daha zehirli idi

Atılan bu tohumun sebep olduğu fitne ile kadın, erkek, çoluk, çocuk demeden baş kesme görüntüleri; kadınların pazarlarda köle gibi satılması, evli kadınlara kocalarının yanında el konulması gibi görüntü ve haberler, ellerinde bulunan medya gücü sayesinde bilinçli olarak “İşte İslâm bu” şeklinde servis edildi ve kadim İslâm anlayışına onulamaz son darbe vuruldu. 

Kendi inananlarını canlı canlı yakan, kafasını kör bıçakla kesen, kadınları köleleştiren, onlara kocalarının yanında el koyan bir dine mensup olmak ister misiniz? Pek tabi ki hayır! Böyle bir din zaten yoktu ama onların sahneye koyduğu ve duyurduğu buydu ve adamlar IŞİD sayesinde tüm dünyada, şeytani bir zekâ ile Müslüman kimliğini terörize eden, bununla birlikte pasivize eden bir oyunu sahneye sürmeyi başardılar. 

Bu kadarla yetindiler mi, hayır tabi ki!

Ellerindeki medya gücü sayesinde bilinçli servis edilen bu görüntü ve haberlerin; tüm dünya ülkelerinde yarattığı öfke, nefret ve korku dünya genelinde inançlar arası bir karşıtlık iklimi yarattı. Bu karşıtlığı besleyen yayınlar pompalandıkça ve istihbarat örgütleri buna yardım ettikçe de, dünya genelinde birçok ülkede Hristiyan gruplarca birçok Müslüman öldürüldü ve adamlar, bu sayede dünya genelinde bir İslam fobi patlaması yaratarak oluşturdukları nefret dalgasının tüm dünyaya yayılmasına ayrıca hizmet etti. 

Bu hizmetin ülkemizdeki görüntüsü ise FETÖ ile oldu. 

(Devam edecek)

<