TASAVVUFTA "SEYAHAT"

Seyyahların ve seyahat etmenin tasavvuf kültüründeki rolü, bugün bizim için sufizm üzerine var olan tüm çalışmalarda seyahatnameleri okumayı zorunlu kılıyor. Özellikle geleneksel toplumların bireyleri için içine doğdukları sınırları aşmanın oldukça nadir gerçekleşen bir hadise olduğunu düşündüğümüzde, seyahatnameler tarih coğrafya edebiyat gibi alanlar için yardımcı hatta bazen ana kaynaklardır. Sufizm için ise ayrıca özel bir yeri vardır. Çünkü tasavvufun özündeki nefsi unutmak birçok derviş için seyahat yoluyla sağlanır. Kişi seyahat ederek, hiç tanınmadığı ve hiç tanımadığı bölgelerde bir yok oluş gerçekleştirir. Bununla beraber aileden ve dostlardan uzak kalarak yalnızlığı tadar.

Eski dönemlerde seyahat etmek bireyin sadece yaşadığı sınırları aşması değil aynı zamanda kendi zihninin sınırlarını aşması, alıştığı kuralları zorlaması yani manevi bir yolculuğa da hazırlanması demekti. Tasavvufta da tıpkı buna benzer bir yolculuk süreci kavramsallaştırılmıştır. Sufizme göre iki tür yolculuk vardır. Birincisi insan bedeninin seyahati.

Diğeri bedenin seyahatinin tamamlandıktan sonra çıkılan manevi seyahat yani seyr-u sülûk’tur. Vücudun seyahati gezip görmek, ders çıkarmak, dünyanın gelip geçiciliği üzerine çıkarımlarda bulunmak ve en sonunda “yol gösterici”ye ulaşmak demekti. Bundan sonraki seyahat kalbin yolculuğa çıkmasıydı ve bu dört aşamadan oluşurdu. Bu dört aşamada yolculuk eden şey ilimdi.

Bilginin mertebe atlamasıydı. İlk adım, “Seyr-i İllallah”tır. İlimlerin en yükseğine doğru ilerlemektir. İkinci adım “Seyr-i Fillah” ise yüksek bilgileri öğrenmektir. Yüce bilgileri öğrendikten sonra geriye dönüş başlar. Üçüncü adım “Ahadiyet”. Bu aşamada ilimdeki ikilik ortadan kalkar, bilginin tek olduğu fark edilir. Son aşama “Seyr Anillah” Ulaşılan ilimlere diğerlerinin erişmesini sağlamaya  çalışmaktır. Halka dönüş burada başlar.

 

<